Cumhuriyet'i anlamak ve anlatabilmek için devraldığı mirası bilmek gerekir.
Cumhuriyet'in devraldığı miras Osmanlı'nın mirasıdır ama hangi Osmanlı'nın? 1300'lerde Sakarya boylarından yola çıkıp daha yarım asır geçmeden Çanakkale Boğazı'nda suya seccade salıp 1529'da Viyana kapısına dayanan ordusu güçlü, ekonomisi sağlam, hazinesi dolu ve yüzü çağın bilgisine dönük Osmanlı'nın mirası mı? Yoksa, Viyana kapılarına dayandıktan 389 yıl sonra yeniden Sakarya boylarına dönen, ordusu dağılmış, ekonomisi çökmüş, hazinesi tamtakır, bilimi çağın gerisinde, halkı yorgun ve yoksul Osmanlı'nın mirası mı?
Bu sorunun cevabı Cumhuriyet'in doğru anlaşılması ve doğru değerlendirilebilmesi için gereklidir. Bu soru sorulmadan ve dürüstçe cevaplandırılmadan Cumhuriyet'i anlamak da anlatmak da mümkün değildir.
Bazı tarihçiler 1352 der, bazıları da 1354, siz hangisini kabul ederseniz ediniz fark etmez, Süleyman Paşa'nın Çanakkale Boğazı'nı geçip Gelibolu'ya adım atmasıyla Avrupa maceramız başlar.
Aslında bu Avrupa'ya ilk adım atışımız değildir bizim. Bundan çok önceleri de biz Avrupa bozkırlarında, dağlarında, derelerinde, ovalarında at koşturmakta, kılıç tokuşturmakta, devletler yıkıp devletler kurmaktaydık.
Hani mehter marşı vardır 'Bir gün gemiler dağlara tırmandı denizden/Kudret ve zafer bizlere miras dedemizden' diye başlar ve 'Göktürkleri Uygurlar, Oğuzlar Peçenekler/ Türk'ün yüce tarihine bin bir zafer ekler' diye devam eder ya, işte o misal.
Hunlar, Macarlar, Uzlar, Kumanlar, Peçenekler, Bulgarlar; hepsi Türk ve hepsi Avrupa'yı hallaç pamuğu gibi atıyor.
Atilla Roma kapılarından biraz strateji gereği biraz da Papa 3. Leon'un karargahına kadar gelip yalvarması üzerine dönüyor ama Roma'yı kendisine tabi kılarak ve vergiye bağlayarak…
Avrupa yakasına ayak basışımızdan bir asır son İstanbul surlarının önündeyiz Ayasofya'nın kubbesinde olduğu söylenen Kostantiniye Kızılelma'sını dermek üzere.
Kızılelma… Türk'ün yaklaştıkça uzaklaşan hayali… Asırlarca peşinde koştuğu ve şimdilerde yeniden hatırlanan, yeniden dillendirilen kara sevdası…
Yetmedi bize, yetmedi Kostantiniye Kızılelma'sı. Budin Kızılelma'sının peşine düştük bu sefer ve 1529'da Mohaç'ta çözdük düğümü. Sırada Beç Kızılelma'sı vardı. Bizim Viyana dediğimiz kente Osmanlı Beç derdi. 3 yıl sonra Viyana kapılarındaydık.
Ya biz geç kaldık ya kış erken geldi. Beç Kızılelma'sını deremeden döndük. 'Sağlık olsun bir başka bahara' dedik. 164 yıl sonra bir kere daha denedik ve tarihimizde ilk kez yenildik.
Bu geri çekiliş sadece Beç(Viyana) Kızılelma'sına veda ediş değildir. Bu yenilgi iki buçuk asır sürecek bir geri çekilişin ve şanı zaferlerle kurulmuş bir cihan imparatorluğunun hazin mağlubiyetlerle elden çıkarılışının da başlangıcıdır.
(Devam edecek)