Üç vakitte mi beş vakitte mi bilinmez ama şurası artık kesin ki 'nur topu' gibi en az üç milyon yeni yurttaş geliyor aramıza. Düne kadar geri gidecekler denilen ama gitmeyeceği ta başından belli olan üç milyondan bahsediyorum. Aslında çok daha fazlalar, resmi sayıları üç milyon altı yüz bin civarında, gayrı resmi sayılarının ise dört milyondan fazla olduğu söyleniyor.
Kendi ülkeleri, kendi özgürlükleri için savaşmadılar, tam tersine savaştan kaçtılar. Ülkelerini ya diktatöre ya da kanlı katillere bırakıp Türkiye'ye sığındılar. Resmi statüleri sığınmacı idi ama biz onlara 'muhacir' dedik; yemedik yedirdik, giymedik giydirdik. Hastanelerde ön aldılar, sağlıktır olur dedik dert edinmedik ama eğitimde de ön aldılar, bizim çocuklarımızı geride bıraktılar, bizimkilerin bin bir zorlukla girdiği okullara onlar kolaylıkla yerleştiler.
'Dönerler' denildi bize 'dönerler, hele bir düzen kurulsun, hele bir ülkeleri durulsun, elbet dönerler' diye nutuklar atıldı, demeçler verildi, yazılar yazıldı. Artık anlaşıldı ki dönmeyecekler, kalacaklar ve bizimle eşit haklara sahip yurttaşlar olacaklar.
'Nur topu gibi üç milyon yurttaş' dediğim de onlar. Gitmeyecekleri baştan da belliydi, ben hep öyle düşündüm ama Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin arasında imzalanan Soçi mutabakatının 8. maddesini görünce artık en ufak şüphem kalmadı. O madde aynen şöyle: 'Mültecilerin güvenli ve gönüllü şekilde geri dönüşlerini kolaylaştırmak maksadıyla ortak çalışma yapılacaktır.'
Burada kritik olan 'güvenli ve gönüllü şekilde geri dönüş' ifadesidir. Türkiye hem ABD hem de Rusya ile yaptığı anlaşmalarda 'Suriye'nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün muhafazasına olan bağlılığını' teyit etmiştir. Suriye'de bu siyasi yapı devam ettiği sürece ya bu siyasi iradeye karşı çıkmış ya da bu siyasi iradenin düşmanlarına karşı savaşmak yerine ülkesini terk etmeyi tercih etmiş hiç kimse ne ülkesine dönmekte gönüllü ne de döndüğünde güvenli olur.
'Kimse dönmeyecektir' demek oldukça iddialı kaçsa bile 'büyük çoğunluk dönmeyecektir' demek çok gerçekçi olacaktır. Dönmeyecekler, burada kalacaklar, burada evlenecekler, burada doğum yapacaklar ve er veya geç bizim vatandaşımız olup bizim ülkemizde oy ve söz sahibi olacaklar. Bu kaçınılmaz.
Yapılacak iş gerçekle yüzleşmek ve bunun getireceği sorunları en aza indirmek için insani ve milli her türlü yasal ve sosyal tedbiri bir an önce almaktır. Vatanını kaybetmiş insanların dramını ve 'hayalleri çalınmış çocukların' ruh halini doğru tespit etmez ve tedavi yöntemlerini devreye sokmazsak yarın sosyal, ekonomik ve toplumsal çok ciddi sorunlarla karşılaşırız.
Ben bu yazıyı bitirdikten ama yayınlamadan önce Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın son derece önemli olan şu açıklaması geldi. Orada da 'Buranın gerçek sahipleri şu anda bizdeki 3 milyon 650 bin mülteci ve onlar gönüllülük esasına göre eğer buralara dönecek olurlarsa orada kendi topraklarında hayatlarını sürdürebilirler' denilerek 'gönüllü dönüşe' vurgu yapılıyordu.