Biz 1683'de Nemçe'den Beç'i alamadık ama 1686'de 'nazlı Budin'i' verdik. 26 Ocak 1699'da da Karlofça barış anlaşmasını imzaladık. Yenilgiyi ve küffarla denkliği ilk defa kabul ettiğimiz bir anlaşmadır o. Hammer Karlofça hakkında şunları yazar:
'Karlofça barışı, imparatorun ve Venedik'in Türkiye'ye ödediği onur kırıcı yıllık haraçları, Polonya'nın Padişah'ın basit bir tabii olan Kırım Hanı'na ödediği yıllık vergiyi kaldırıyor, bu devletlere şereflerini iade ediyordu. Türkleri Polonya'dan ve Macaristan'dan ebediyen sürüp atıyordu. Türk dehşetini Avrupalı muhayyilesinde siliyor, Türklerin yenilebileceklerinin ve ellerinden ülkeler almanın mümkün olduğunu gösteriyordu. Türk dağılmasının sanılandan daha derin olduğunu, IV. Murat ve Köprülerin ıslahat ve başarılarının geçici bulunduğunu ve yarayı saramadığını ispat ediyordu'
Karlofça'yı 1718'de Pasarofça izler. Yenilgilerimiz ve kayıplarımız sürmektedir. Arada bir göz kamaştırıcı galibiyetler de olmuyor değil. Almanlar ve Ruslara karşı kazanılan 1736-39 savaşları ve ardından gelen Belgrad Anlaşması Osmanlı'nın hala birinci sınıf devletler arasında olduğunu gösteriyordu. Ama nereye kadar?
Şu dörtlük Sultan III. Mustafa'ya aittir: 'Yıkılıpdur bu cihan sanmam ki bizde düzele/ Devlet-i çerh-i deni verdi kamu müptezele/Şimdi ebvab-ı saadette gezen hep hezele/İşimiz kaldı heman merhamet-i lem yezel'e.'
Bu dörtlüğü günümüz Türkçesine 'Yıkıldı bu cihan, sanmam ki biz de düzele/ Devletin çarkı soysuz adilere kaldı/ Şimdi saadet(devlet) kapısında gezenler hep hezele/ İşimiz kaldı bundan sonra sonsuz merhamete' diye çevirebiliriz. 'Hezele' kelimesinin Türkçesi'ni yazmadım/yazamadım, meraklısı Osmanlıca-Türkçe bir sözlüğe bakabilir.
Üçüncü Mustafa, bir taraftan orduda Mühendishane-i Berri Hümayun ve Mühendishane-i Bahri Hümayunları yani kara ve deniz mühendis okullarını kurmakta bir taraftan da Prusya İmparatoru Büyük Frederik'ten hal ve gidişi düzeltmek için 'müneccim' istemektedir.
Sonunda 1774'de Küçük Kaynarca Anlaşması imzalanır. Bu anlaşma, çok az toprak kaybımıza rağmen, tarih boyunca imza koyduğumuz en kötü anlaşmalardan birisidir. Bu anlaşma ile Rusya, İngiltere ve Fransa'dan sonra dünyanın en kuvvetli üçüncü devleti durumuna yükseliyor, Türkiye ise dördüncülüğe düşüyordu. Karadeniz bir Türk gölü olmaktan çıkıyor, Kırım gibi 15 asırlık bir Türk Yurdunun kaderi Rusya'nın eline bırakılıyor ve hepsinden önemlisi Ortadoksluk bahanesiyle Rusya'nın Türkiye'nin içişlerine müdahalesine imkan veriliyordu.
O gün başlayan dış müdahaleler ne yazık ki imparatorluğun yıkılışına kadar artarak devam edecek, 1914'le 1938 arasındaki kesintiye rağmen Cumhuriyet döneminde de yeniden hortlayacaktır.
(Devam edecek)