'Sabahlarımızı renklere boyayacak;
İnsanlara ihtiyaç var şu dünyada. 'der Cemal Süreya.
Ağustos toparlandı gitti işte.
Yaz bitti.
Deniz, kumsal, güneş de ardından…
Dağ, bayır, çimen, börtü böcek…
Bir tembelliği kaldı üstümüzde bir de izleri…
Yağmurlar, dökülen yapraklar ve hüznüyle…
Eylül geldi işte,
Koşar ayak.
'Giden gün ömürdendir.' der ya o türkü.
Bitmeyecek gibi sandığımız.
Hırsla sarılıp,
Telaşla ,yalanla, türlü düzenbazlıkla,
Ötekinin üstüne basarak…
Onursuzca abandığımız zavallılığımız…
Çok küçük çıkarlar için,
İyice küçüldüğümüz …
Eylül gibi sararmış, dökülmüş insanlığımız..
Ya da her şeye rağmen
Alçalmamak da
Boyun eğmemek de var.
Gelecek baharların hatırına…
'Ne çok şey öğretir hayat.
En çok da direnmeyi.
Sonra kimseye çok da güvenmemeyi.
Öyle her sıfatı herkese hemen vermemen gerektiğini.
Yalnızlığın gücünü...
Kendi gücünü keşfetmenin,
En büyük mutluluk olduğunu…'
Ağustos geçip gitti işte.
Eylül de gider ardından…