Maliye Bakanı başta olmak üzere tüm bakanlar ve yetkililer, Türk halkının yeterli birikimi ve tasarrufu yapmadığını her fırsatta söylüyor. Söyleme kısmı çok kolay! Ama iş icraata geldiğinde maalesef kazın ayağı göründüğü gibi değil!
Köşemizi okuyan ve takip edenler bilir. Ben daima bölgesel kalkınma üzerine yazıyorum. Kalkınma için ilk şart sermaye birikimi. Ülkemizde sermaye, belli grupların elinde toplanmış vaziyette ve bu aileler, bizim bölgemizde değil. Bizim bölgesel olarak kalkınmamız için tek çare olarak devletin buralara yatırım yapması ve öncülükte bulunmasıdır. Bunun dışında yapılacak bir iş yoktur. Kısıtlı sermaye ile kişilere kalmış yatırımlar, istihdama istendiği şekilde karşılık veremeyecektir.
1980'den itibaren dünya kapitalist güçleri, ülke içindeki liberal diye nitelenen işbirlikçi maşaları vasıtasıyla, özel sektörü ön plana çıkarıp devleti küçültmeyi topluma her fırsatta anlattı ve algı operasyonu yaptı. Buna en büyük destekçi de satılmış medya grupları oldu. Cumhuriyetin kurulduğu günden beri kıt kaynaklarla oluşturulan ve 1960'lardan sonra kötü yönetilen bütün kamu fabrikaları satıldı. Alanların ilk işi önce işçileri ve çalışanları buralardan atmak oldu.
Hani özel sektör olunca her iş güllük gülistanlık olacaktı? Ama öyle olmadı. Bütün Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere büyük şehirlere göç alabildiğine hızlandı. Büyük şehirler de yaşanmaz oldu.
Cumhurbaşkanı, beyin göçünden şikayet ediyor ama bunu engellemek için bölgesel olarak şehirlere yatırım ve fabrika yapmayı özel sektöre bırakıyor. Özel sektör de yapmıyor veya daha doğru bir deyimle imkanları yetmediği için yapamıyor.
Özel sektöre bankalar gerekli desteği vermiyor. Gerçek bankacılık yapılmıyor. Çünkü uzun vadeli olacak bu yatırımlar için banka parasını riske atmıyor. Bankalar ne yapıyor? Herkes cep telefonuna gelen mesajlara baktığında bankaların ne yaptığı çok açık görünüyor. Örnek, bu gün gelen bir mesaj: 'Otomatik ödeme için fatura verin, 50 TL. bonus.'
Bankalar ülkede en fazla kar eden kurumlar ama bu karlar toplanıp yurtdışındaki merkezlere gidiyor. Bizlere de bu masanın altına düşen kırıntılar kalıyor.
Asgari ücretle geçinmeye çalışan bir ülke, nasıl para biriktirebilir? Özelleştirme neticesinde ortaya çıkan vahim bir tabloyu paylaşalım. Bugün gelen elektrik faturamın detaylarına bakalım. Siz de kendi faturanıza bir bakın. Aktif enerji bedeli:43.30 TL. Dağıtım bedeli:23.82 TL.vs vergiler, Toplam:83.40 TL.
Arkadaş, sen enerjiyi zaten dağıtmak zorundasın. Dağıtım ağı zaten devlet tarafından kurulmuş ve sana sunulmuş durumda! Kullandığımla ödediğim arasındaki fark 40.10 TL. Bunu bir yıla vurduğunda benden haksız yere alınan 481.20 TL. Bir aylık asgari ücretin yaklaşık üçte biri!
Yabancıların aklıyla iş yapmanın neticesi bu yaşadıklarımızdır. Bunu doksan sene önce gören Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk şöyle demişti :'Efendiler! Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!'
Kalkınmak için gerekli olan sermaye de plan da bilgi de devletimizde ve milletimizde mevcuttur. Bunun için kimsenin aklına ihtiyacımız yoktur. Bunları gerçekleştirmek için gerekli olan tek şey üzerimize atılmış bu ölü toprağından sıyrılmak ve harekete geçmektir.