Bir gün, köyün birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun dibine düşmüş. Hayvan saatlerce acı içinde kıvranmış, sesini duyurmak için bağırıp durmuş. Eşeğinin sesini duyan sahibi gelip bakmış ki, vaziyet kötü.
Zavallı eşek kuyunun dibinde melül mahzun bakıp duruyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini çaresiz hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırmış. Köylüler, ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak eşeği diye epey kafa yormuşlar. Sonunda eşeği kurtarmak için uğraş vermeye değmeyeceğini düşünerek, tek çarenin kuyuyu toprakla doldurmak olduğuna karar vermişler. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atmaya başlamışlar.
Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe atmış. Ayaklarının altında biriken toprak sayesinde her seferinde biraz daha yukarı çıkan eşek, sonunda kuyudan çıkmayı başarmış. Eşeğin üzerine sürekli toprak atarak, ölmesini sağlamaya çalışan köylüler de eşeğin kurtulmasına şaşırıp kalmışlar.
Bu, insanoğlu için tam bir ibretlik hikayedir. İnsanın da hayatta bazen üzerine fazlaca yük binebilir, üzerini toz toprakla örtmeye çalışanlar olabilir. Haksızlıklara, iftiralara maruz kalabilir.
Her zorluğun bir çaresi vardır. Zorluklar gözümüzü korkutmamalıdır. Yeter ki, o zorlukları aşabileceğimize inanalım ve o inancımızı kaybetmeyelim. İnancımızı kaybedersek, asıl zorluk o zaman başlar.
Zorluklar karşısında ümidini kesmemek, zorlukları aşmak için alternatifler üretmek gerekmektedir. Bu zorluklarla baş etmenin yolu, ağlayıp sızlanıp ümitsizliğe kapılmak değil, silkinmek ve üzerimizdeki yükten kurtulmaktır, mücadele vermektir.
Kör kuyuda olsak bile…