18 Nisan 1992 -18 NİSAN 2024
18 NİSAN KIYAMET GÜNÜ VE ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI…
5.Bölüm,
18 Nisan akşamı TRT televizyonu haberlerinden saat 19:00 – 20:00 gibi tüm Türkiye’de duyulan acı haber düştüğü babaevlerini yangın yerine çevirirken, kıyamet günü çaresizliği yaşanıyordu. Şehitlerin yakınları çaresizdi. Komşuların akrabaların koşuşturmaları babaevlerindeki hareketliliği de artırmaya başlamıştı. Kolay bir şey yaşanmıyordu. O yıllarda herkesin özel otomobili yoktu.İlhan astsubayın yakınlarının da otomobili yoktu. Kars’a gitme kararı verilmişti daha fazla beklemenin kimseye faydası yoktu. Toparlanıp bir an önce Kars’a gitmek istiyorlardı. Neyle nasıl gideceklerdi .Yolcu otobüsü ile gidemezlerdi .Çünkü bu saatte Samsundan Kars’a giden otobüs bulmaları imkansızdı .Otobüs bulsalar bile Kars’a gitmeleri çok zaman alırdı. İlhan astsubayın dayısının bir arkadaşı o yıllarda henüz özelleştirilmemiş olan Tekel İşletmelerinde vardiyeli çalışan aynı zamanda servis aracı bulunan bir arkadaşı vardı. Arkadaşının aracıya gidebileceklerini, bunun içinde sözkonusu aracın Samsun’un Bafra ilçesinden birkaç saat içinde hazırlanıp vardiya dönüşü gelebileceğini sabit telefonla karara bağlamışladı. Doğu ve güneydoğu bölgesinde yaşanan yol kesme eylemleri nedeniyle bölgeye gece kimse yolculuk yapmak istemiyordu. İlhan astsubayın dayısının arkadaşı her türlü terör riskini bilerek bu yolculuğu acılı aileyi Kars’a yetiştirmek için göze almıştı. Şehit ailesi aldıkları acı haberle birlikte kendi canlarından zaten vazgeçmiş bir durumdaydı. Ölümden korkmuyorlardı ,artık kaybedecek bir şeylerinin olmadığını düşünüyorlardı. Ama başkalarının hayatını da tehlikeye sokmak başkalarının da canına sebep olmak istemiyorlardı. Çok çaresiz kalmışlardı,kimseyi zorlamamışlardı. O yıllarda henüz cep telefonları kullanılmaya başlamamıştı. Bu yüzden sabit telefonlarla iletişim sağlanıyordu. Bu nedenle hareket halindeki bir kişiye ulaşmak o kadar kolay olmuyordu. Acının ilerleyen saatle birlikte katbekat arttığı ,sözün bittiği şehitlerin babaevlerinden birisi olan İlhan astsubayın babaevinde yürekler adeta alev alev yanıyordu.O yangını kimse söndüremezdi. O yangın çok başka bir yangındı.Yaşamayanın anlayamacağı yaşayanında hiç unutamayacağı değişik bir yangındı.18 Nisan 19 Nisan’a evrilmeden gecenin ilerleyen saatinde Samsun’un Bafra ilçesinden beklenen servis minübüsü içinde sürücüsü ile birlikte iki kişi kendilerine tarif edilen daha önce hiç gelmedikleri Samsun İlkadım ilçesindeki Yenidoğan mahallesine İlhan astsubayın babaevine tüm hazırlıklarını yaparak gelmişti. Hiç bekleme yapmadan İlhan astsubayın annesi,babası,ağabeyi,teyzesi,amcasının oğlu ,halasının eşi eniştesi ve babasının uzun yıllardır can arkadaşı olan bir mahalle komşusunu da alarak Karsa gitmek üzere yola çıktıklarında evde kalan diğer yakınları ve komşuları tarafından mahalleden adeta gecenin karanlığına gözyaşlarıyla birlikte uğurlandılar. Yolun uzun olması nedeniyle iki şöförle birlikte yola çıkan minübüs dahil içindeki tüm yolcular ilk kez Kars’a gidiyordu.Erzurum’a kadar daha önce gidenler vardı .Şehidin annesi Bedriye Hanım ve babası Ahmet bey daha önce çocuklarının yanına İlhan astsubayın evine gitmişler ,annesi Bedriye Hanım Kars’da bir süre kalarak şehidin tek evladı olan kızına bakmıştı.O acılı anne nereden bilebilirdi ki böyle bir acı olay yaşanacak Kars’a oğlunun cenazesini almaya gelecekler. Gerçekten büyük bir şok yaşıyorlardı. Adeta vurgun yemişlerdi çırpınıyorlardı. Tüm bunlar yaşanırken, Iğdır Devlet hastanesindeki şehitlerin kimlik tespiti ve otopsi işlemlerini saat 19.00 da başlatan görevliler saat 22.00 sularında tamamlamış hazırladıkları tutanağı birlikte imza altına bile almışlardı. Yaşanan olay sadece acı değil ,çokta garip adeta bir varmış bir yokmuş masalı gibi. Bir gece öncesinde kendi evlerindeki kendi sıcak yataklarında yatan dört güzel insan hiçte hak etmedikleri bir şekilde katledilmişler ,hayattan vahşice koparılmış olarak şimdi bir hastanenin buz gibi morgunda kanlar içinde yatıyorlardı. Bunu düşünmek bile çok korkunçtu. Kime ne yapmışlardı. Kimin özgürlüğünü kimin yaşam hakkını ellerinden almışlardı.Oysa ki dört güzel asker hiç kimsenin hatta bir şekilde batıda olan bölge insanın da dahil zor kış şartları nedeniyle gelmek istemedikleri bir bölgede her ne kadar şark hizmeti olarak gelmiş olsalar da severek görev yapıyorlardı. Bölge insanını ayrımsız seviyorlardı. En başta ülkenin bölünmez bütünlüğünü her türlü düşmana karşı korumak ve kollamak için asker olmuşlardı. Tüm ülke insanının can güvenlikleri için gerektiğinde canlarını siper yapmak için and içmişlerdi. Askerlik mesleği başkalarının canını ve vatanı kurtarmak için ölümüne yapılan kutsal bir görevdi . Ölümüne aldıkları o görevi bir an olsun tereddütsüz yerine getirmek onlar için seve seve şehadet şerbeti içmekti.18 Nisan işte böyle bir kıyamet günüydü. Her ne kadar kıyamet günü 18 Nisan olsa da sonunda şehadet vardı.Vatan, bayrak ve millet sevdalısı Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları için ülkemizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğü uğrunda şehadet şerbeti içmek en büyük ödüldü. Acı olan, can yakan içimizdeki ihanet şebekelerinin vahşetine ,kalleşliğine, beyinsizliğine maruz kalmaktı. Bu yüzden şehit yakınlarının ve duyarlı insanlarımızın sesiz isyanı ve feryadı arşa çıkıyordu. Elbette hunharca bir saldırı sonucu güzel insanların aramızdan ayrılmaları geride bıraktıkları yakınları için asla kolay değildi. Bir anne,bir baba,bir eş,bir çocuk nasıl olurda böyle bir acıyla büyük bir sınava tabii tutulurdu.Aslında hayat her zaman hepimiz için büyük bir sınav değil mi?18 Nisan kıyameti de o sınavlardan en ağır olanlarından birisiydi.Dört kınalı kuzu terör örgütünün beyinsiz maşaları tarafından güpe gündüz katledilmişlerdi. Bu yüzden Iğdır Devlet Hastanesinin morgunda zor bir gece geçiriyorlardı.18 Nisan’ı 19 Nisanla buluşturan gecenin ilerleyen saatleri kimine göre koşar adımdı.Kimine göre ise geçmeyen saniyelerle, dakikalarla doluydu. Samsun’dan gecenin bir yarısı hareket eden minübüsün tekerleri Kars istikametine doğru ıssız yolları aşarak döndükçe çoğalan gecenin karanlığı sabah saatlerine gelindiğinde Erzincan ilinin 1992 depremindeki çok yeni izleriyle Samsun’dan hareket eden içinde şehit yakınlarının bulunduğu minübüsü , şehir deprem yaralarının bütün acılarına rağmen konuk severliği ile karşılamıştı.Aslında şehidin annesi,babası,ağabeyi bir an önce Kars’a gitmek istiyorlardı.Bu nedenle ihtiyaç molasına bile tahammülleri yoktu.Ancak minübüsü kullanan iki kişi olmasına rağmen onlarında kazasız belasız , bu yolculuğu tamamlayabilmeleri için ara sıra kısa süreli de olsa dinlenme ihtiyaçlar vardı.Hem bu nedenle hem de Samsunda kendilerini merak eden yakınlarına telefonla haber vermeleri için bir postaneye uğramaları buradan telefon etmeleri gerekiyordu. Çünkü o yıllarda ülkemizde sadece sabit telefon ve telgrafla haberleşme imkanı vardı. Kimsede cep telefonu yoktu. Bir yerden bir şekilde Samsundaki şehidin babaevinde haber bekleyen yakınlarına kazasız belasız yolculuğumuz devam ediyor bilgisini vermek için telefon etmeleri gerekiyordu. Erzincan’da ihtiyaç molası vermek için araçlarını park ettikleri yerin hemen karşısında depreme rağmen yıkılmayan DSİ ‘nin hizmet binası vardı. Kars’a gidenlerin arasında İlhan Astsubayın Samsunda DSİ’de teknisyen olarak çalışan amcasının oğlu da bulunuyordu. İlhan astsubayın amcasının oğlu kendisinin de DSİ çalışanı olduğunu amcasının oğlunun şehit düştüğünü Kars’a cenazeyi almaya gittiklerini Samsun’a telefon açmak için postahane ya da telefon kulübesi sorduklarında kendilerinin DSİ’den şehirlerarası telefon açabilecekleri söylendiğinde teşekkür ederek Samsunla çok kısa bir konuşma gerçekleştirdiler. DSİ’deki görevli telefon ücretini kendisinin ödeyeceğini belirterek parayı almadı ve başsağlığı dileyerek uğurladı. 55 plakalı minübüs kısa bir moladan sonra Erzincan’dan Kars istikametine doğru süratle yolculuğuna başladı .19 Nisan sabahı şehit acısıyla dolu bir minübüs acının merkezi Kars istikametine doğru ıssız yolları aşarak gitmekteydi.18 Nisan Kıyameti yürekleri yakıyor ,bu acının tarifi yoktu.4 güzel insan ise hala Iğdır Devlet Hastanesi morgunda bekletiliyordu. Bu yüzden hastanede askeri hareketlilik devam ediyordu.Halbuki cenazeler çoktan Kars’a götürülmüş olmalıydı. Ama yol güvenliği sorunu nedeniyle en uygun zaman kollanıyordu. Terör örgütünün pususuna düşmek ya da taciz atışına hedef olmak, İkinci kez şehit vermek istemiyorlardı. Terör örgütü yeni bir tuzak kurabilirdi. Ne acıdır ki bölgede Devlet Karayolu artık gündüz bile güvenli değildi.Kimin terörist kimin terörist olmadığı belli değildi. Tarladaki çiftçi, dükkandaki esnaf bir anda terörist olup terör estirebiliyordu.18 Nisan kıyametinde Pamuk geçidinde 4 şehit veren Türk Silahlı Kuvvetleri bu sefer terör örgütüne meydanı boş bırakmıyor fırsat vermiyordu. Bu yüzden ilçeden il merkezine daha güvenli bir şekilde cenazelerin naklinin sağlanabilmesi için yoğun bir şekilde yol güvenliği alınmıştı.55 plakalı minübüsün Samsundan başlayan uzun yolculuğu ise hala devam ediyordu.Ama öğle saatlerine gelindiğinde minübüsün tekerleri artık Kars il sınırları içerisinde hareket etmeye başlamıştı. Münübüsün içindekiler hem ruhen hem de bedenen çok yıpranmış ve yorgundular.Bütün geceyi uykusuz geçirmişler buna rağmen hala ayakta idiler. Yolculuk boyunca İlhan astsubayın annesinin gözyaşları hiç durmamıştı. Minübüsün içinde adeta büyük bir deprem yaşanıyordu. Şehidin annesi şehidin ağabeyi olan tek oğlunu da bir taraftan teselli etmeye çalışıyordu. Aslında şehit acısının tesellisi bile yoktu.
(Devamı yarın)
AYHAN HAMLI