HUNHARCA ŞEHİT EDİLMELERİNİN 29. YILINDA PAMUK GEÇİDİ ŞEHİTLERİMİZİ ANIYORUZ 

18 NİSAN1992 ? 18 NİSAN 2021 

PAMUK GEÇİDİNDEN CENNETE KOŞAN ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI- (10) 

            Şehit Astsubay ilhan Hamlı 18 Nisan'da Iğdır Devlet Hastanesi Morguna,19 Nisan'da Kars Devlet Hastanesi morguna 20 Nisan'da ise Samsun Asker Hastanesi Morguna misafir olarak alınmıştı. Kadere bakın ki üç gecede,  üç farklı şehirde  4 güzel insan buz gibi bir morgun içinde bekletiliyordu . Bu durum canımızı acıtsa da cenazeler yaralı olduğu için yapacak başka bir şey yoktu. Maalesef bu durumda şehitlerimiz için kaderin acı bir cilvesiydi. Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın naaşı morga bırakılırken şehidin ağabeyi Ayhan Hamlı ısrarla kardeşinin naaşının açılmasını ve son bir kez ailenin şehitlerinin yüzünü görmek istediğini görevli astsubaya anlatmıştı. Görevli Astsubay ise  bunun olamayacağını anlatmış ama şehidin ağabeyinin ısrarı üzerine cenaze töreninden önce 21 Nisan 1992 günü sabah 09:00 gibi morga gelmeleri halinde yardımcı olabileceğini ancak kimsenin cenazeye sarılıp bırakmama gibi bir girişimde bulunmayacağı sözünü de almıştı. Belki de   görevli Astsubay geçmişte yaşadığı bazı  üzücü durumlardan dolayı direnç göstermişti. Çünkü şehitlerin tabutu çivi ile kapatılmıştı ,şehidin son hali aileyi çok daha üze bilirdi. Şehidin ağabeyi otopsiye katılan Astsubay arkadaşından görülebilir durumda olduğunu Kars'da öğrenmişti. Bu durumu görevli Astsubaya anlatınca Astsubay şehidin yüzünü son kez göstermek üzere ikna olmuştu. Şehidin ağabeyi cenazeyi ısrarla görmek istiyordu çünkü cenazelerin morgda karıştırılmış olabileceğini düşünüyordu. O yıllarda gazetelere de yansıyan bu tür kafa karıştıran bazı haberler okumuş kendi cenazelerinde bu durum aklına gelmişti. Bu nedenle de haksız değildi. Dikkatli olmakta fayda vardı. Şehitlerin yakınları olay gecesi ile birlikte üç gecedir uyku uyumuyordu hatta yeterince yemek bile yemiyorlardı. Ailenin derdi uyku ya da yemek değildi. Uykusuz geçirdikleri  üçüncü gecenin sabahında mahalledeki Bila-i Habeşi  mescidinde ,Yenidoğan ve Rasathane camisiinde okunan sela Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın Samsun'da okunan selasıydı.Bu selalarda ailenin talebi üzerine akrabaları tarafından organize edilmişti.

Şimdiki gibi Samsun ili ve ilçelerinde her şehit için bütün camiilerde okunan bir sela değildi.Yoktu o yıllarda Samsun'da böyle bir uygulama.  Ne şehidin evinin bulunduğu sokağa Türk bayrağı asılmış ,nede şehirdeki bütün camiilerde şehidin selası okunup cenaze namazının nerede kılınacağı duyurusu yapılmıştı .O yıllarda bazı ünlü ailelerin tanınmış kişilerin cenaze ilanları belediye hoporloründen şehir merkezinde birkaç noktadan ilan edilirdi. Samsun Belediyesinin o yıllarda böyle bir hizmeti vardı. Ancak belediyenin bu sesli ilan  düzeni çok iyi değildi, varla yok arasındaydı. Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın ailesi adına cenaze ilanı için Samsun Belediyesine akrabalarından birisi müracaat etti.Şehit cenazesi olduğu için Samsun Belediyesi hiçbir ücret almadan en azından şehrin merkezinde cenaze ilanını hoporlörden 21 Nisan 1992'de öğlenden önce okudu ama bunu çok az kişi duydu ya da duymadı. Bu ilanı duyup şehit cenazesine  katılan çok insan olmadı .Şehidin babaevinin önüne bir taziye çadırı bile kurulmamış ya da kurulamamıştı. Çünkü o yıllarda Samsun'da taziye çadırı kültürü bile yoktu. Şehidin 50 metre karelik tek katlı klasik şehit babaevi herkesi alamadığı için insanlar sokakta kalmıştı. Cenazeye katılanlar için Belediyeler tarafından sandalye bile organize edilmiyordu. Keşke şimdiki gibi şehit ailesi bunu kendisi düşünebilseydi düğünlere sandalye kiralayanlardan kendisi sandalye getirtebilirdi. Şehidin babaevine ne Garnizon Komutanı ne Vali ne Belediye Başkanı hiç kimse gelmemişti. Ne acıdır  ki o yıllarda böylesine burnundan kıl aldırmayan bir anlayış, bir organizasyon   ve yönetenler vardı. Doğru dürüst bir organize şehidi sahiplenme, aile fertlerine destek olma gibi işler yeterli değildi.

Katı askeri ve sivil  bürokrasi kuralları işletiliyor, vicdanlar sızlatılıyordu. Halbuki şehit cenazeleri çok daha farklı olmalıydı. Bu konuda devlet ve yerel yönetimler maalesef çok hazırlıksız yakalanmıştı. Cennet kokulu, annesinin mavi gözlü paşası Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın cenazesi 21 Nisan 1992 Salı günü Samsun Büyük Camiide öğle namazına   müteakip kılınacak cenaze namazından sonra o yıllardaki derme çatma şehitlik olan Samsun Asri Mezarlık Şehitliğinde sonsuzluğa uğurlanacaktı. Henüz Kıranköydeki şehitlikler kurulmamış ,definler Asri Mezarlık içindeki şehitliğe yapılıyordu. Bu şehitlikte Garnizon şehitliği değil karma bir şehitlikti. Samsun merkezde resmi anlamda bakımlı bir garnizon şehitliği dahi yoktu. Ama asker ve polis şehitleri Asri mezarlık içindeki o yıllarda gerçekten çok bakımsız olan bu şehitliğe defnediliyorlardı. Bu şehitlik şehit ailelerinin de sürekli şikayeti ve talebi üzerine ancak bugünkü halini alabildi.  O yıllarda Samsun'da öteden beri bilinen ve defin yapılan tek şehitlik Asri mezarlık içindeki  bu şehitlikti. Ya da isteyen şehidini kendi aile mezarlığına istediği yerde defin yaptırıyordu.21 Nisan 1992 Salı günü sabah  saat 09:00'da bir gün önceden ailenin yakınları tarafından ayarlanan Türkiş ? Atakum hattında çalışan  özel bir minübüsle  şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın Samsun Asker Hastanesindeki  Türk bayrağına  sarılı naaşını açtırıp yüzünü son kez görmek isteyen birinci dereceden aile yakınları    hastane morguna götürüldü. Morgun kapısında gelenleri cenazenin Samsun'a intikali ile birlikte cenaze töreni boyunca da en çok ortalıkta görünen ve aile ile iletişimde olan Hasan Astsubay karşıladı .Şehidin ağabeyine sıkı sıkıya taşkınlık yapılmaması yönünde tembihte bulundu. Hastane  morgunun ortasındaki mermer musalla taşının üzerindeki tabutun üzerindeki bayrak görevli astsubay tarafından özenle çıkarıldıktan sonra ,tabutun kapağı keser yardımı ile açılarak kefenlenmiş  şehidin yüzü aileye gösterilmek üzere hastane imamı yardımıyla hazır edildi. Şehidin annesi ,babası ve eşi aile fertlerinin yardımı ile tabutun başına getirildi İlhan Astsubay'ın mavi gözleri açıktı adeta gülümsüyor ama soğuk bir ter  de yüzünden gözyaşı kıvamında tertemiz akıyordu. Evladını o halde gören şehidin babası Ahmet Hamlı yaşadığı şokla olduğu yere sessizce yığıldı kaldı.

Şehidin yüzü sanki cennet kokuyordu. Şehidin yakınlarının gözlerinden çok  yaş akıyordu ama kimse feryat etmiyor, görevlileri de zor durumda bırakmıyordu. Şehidin başının altında kefenin içinde kalın siyah bir poşet vardı. Kafadan da vurulan şehidin kurşun çıkış yeri kafa tasının arkasıydı ,muhtemelen arka kısımdaki yara biraz büyüktü. Görevlilerinde uyarısı ile İlhan Astsubay tabutunda yalnız bırakıldı. Tekrar görevli meslektaşı Astsubay tarafından özenle  kapatılan tabuta  aynı bayrak bu defa sarılmadı. Çünkü üzerindeki yünlü bayrak güveler tarafından delinmiş ve yıpratılmıştı. Tabuta yeni bir bayrak sarıldı, eski bayrak ise şehidin tabutunda gelen bayrak olduğu için cenaze töreni sonrası aileye verilmek üzere katlandı. Şehidin naaşı Samsun Büyük Camii avlusuna götürülmeden önce Yenidoğan Mahallesindeki tek katlı babaevinin önüne yine inzibat askerleri tarafından küçük  bir askeri  jeepin (o yıllarda askeriyenin olmazsa olmazı yerli üretim Jeepler vardı) kasasında getirildi. Evin önü mahalle halkı tarafından kadın erkek çoluk çocuk genç yaşlı doldurulmuştu. Mahalle kahvesinden getirilen büyük  bir  masa evin önündeki cadde üzerine konulmuş masanın üzerine de büyük bir bayrak serilmişti.(Bayrak Samsundaki Tek Gıda iş Sendikasından getirtilmişti.) İlhan Astsubay 17 yaşında 1980'de ayrıldığı Samsun Yenidoğan Mahallesindeki babevine bu defa 21 Nisan 1992'de 29 yaşında evli bir çocuk babası olarak Türk bayrağına sarılı bir tabut içerisinde getirilmişti. Acaba yıllar önce evden ayrılırken İlhan Astsubay hiç böyle bir sonu düşünmüş müydü? Askerlik mesleğinde şehitlik ve gazilik her zaman vardı. Elbette bu meslekte olanlar gibi kendisi de bu durumu biliyordu. Ama bu şekilde sivil ve silahsız vahşice katledileceği belki de hiç aklına gelmemişti. Maalesef son kez babaevinden içeriye tabutla bile girememişti. Can yakan, yürek acıtan bir sondu bu yaşananlar. Türk bayrağına sarılı tabutun başında toplanan komşulara şehidin dayısı İsmail Güler Sendikacı profesyonelliği ile çok duygusal bir konuşma yaptıktan ve mahalle halkından alınan helallikten sonra şehidin naaşı askerler tarafından masanın üzerinden alınarak katılanlarla birlikte omuzlarda taşındı. Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın naaşı  cenaze namazı için Büyük camiiye götürülmek üzere Yenidoğan mahallesindeki babaevinden  sloganlar eşliğinde çıkılarak Rasathane camisine çıkan 100 yıl Bulvarı üzerinden Ağabali Caddesi takip edilerek Gazi Caddesine inildi. O yıllarda faaliyette olan Kale Mahallesi Gazi Caddesinindeki Tekel Sigara Fabrikasından , Cumhuriyet meydanından , Ziraat Bankasının , Vidinli Otelinin  önünden ve  Kazımpaşa Caddesinden geçilerek şehidin cenazesi Büyük Cami avlusundaki  Kuran Kursunun önündeki metal ayaklı musalla taşının üzerine saygı selamıyla inzibat   askerleri tarafından bırakıldı. Şehidin naaşının hem ayak, hemde başucu hizasında iki inzibat askeri saygı nöbeti tuttu. Şehit cenazesine önceden gelenler olduğu gibi sonradan kendi imkanları ile  katılanlar yavaş yavaş camii avlusunu doldurmuştu. Bu defa cenaze namazına Samsun Valisi  Merhum Şinasi Kuş, Samsun Garnizon Komutanı (İsmini şimdi hatırlamıyoruz, ama katılığı nedeniyle kendisini hiç unutmuyoruz), Samsun Emniyet Müdürü Hasan Özdemir  ve Samsun Belediye Başkanı Merhum Muzaffer Önder  ile birlikte sivil ve askeri bir çok görevli katılmıştı. Şehit ailesinin kim olduğunu gösteren hiçbir bir yazı hiç kimsede yoktu. Neyse ki birileri Garnizon Komutanına ,Samsun Valisine Şehidin babasını ve ağabeyini göstermiş onlarda  bir baş sağlığı lütfunda bulunmuşlardı. Şehidin annesi eşi  camii avlusundaydı ama protokoldan hiç kimse onlara bir başsağlığında bile bulunmadı. Şehidin annesi ,eşi ve diğer bayan akrabaları  o yıllarda camii avlusunda olan çay bahçesinde cenaze namazının kılınmasını beklediler. Doğrusu yüreklerin şehit acısı ile yandığı ,bütün  sözün bittiği ,herşeyin buz kestiği bir ortamda devlet temsilcilerinin teselli eden çokta hissedilir sevecen bir sıcaklığı yoktu. Samsun'da hiç mi bir ambülans ,hiç mi  bir sağlık görevlisi yoktu ki cenazede ailenin yakınında birkaç saat  olması sağlanamamıştı. Bu ihmal değilse neydi? Bu nasıl bir katılıktı ya da nasıl bir iş bilmezlik ,eksiklikti geçen yıllara rağmen  hala hiç anlayamadık. Keşke yaşanan böyle olumsuzluklar hafızamıza kazınıp bugünlere kalmasaydı. Bunda suçu ya da ihmali olan  şehit ailesi değildi.

Şehidin cenaze namazı o günün şartlarına göre büyük bir kalabalık tarafından kılındı. Şimdiki gibi cenaze ayrı yerde ,halk ayrı yerde değildi. Onlarca resmi ve sivil poliste camii avlusunda görev yapmıyordu. İsteyen herkes yani sıradan duyarlı her vatandaş şehidin tabutunun başına kadar sorgusuz sualsiz  gelebiliyordu. Ne üst araması yapılıyor ,ne de cenazeye katılanlar güvenlik çemberi içerisine alınıyordu. Elbette polis vardı ama şimdiki gibi çok sıkı güvenlik tedbirleri uygulanmıyordu. Kısaca protokol ve halk biraradaydı. Belediyeler tarafından araç üzerinde özel ses düzeni kurulup cenaze namazı öncesi şehidin tabutunun başında Müftülük tarafından özel görevlendirilmiş  hocalar Kuran okuyup, dua etmiyordu. Sadece Camii hocaları cenaze namazını kıldırıp , şehit cenazesini dualarla uğurluyordu .Gazetecilerde ,halkta çekim  ve canlı yayın yapmak için itiş kakış yarışmıyordu .Çünkü fotoğraf makinelerinde o yıllarda banyo yapılan filimler kullanılıyordu. Filimlerle yapılan çekimler teknik açıdan   hem çok zahmetli ,hem de masraflıydı. Bu yüzden filimler tasarruflu kullanılıyordu, aynı kareden onlarca çekim yapılmıyordu. Zaten ne canlı yayın yapan özel kanallar vardı, ne de internet üzerinden yayın yapılan kanallar vardı. O yıllarda uydu üzerinden yurtdışından yeni yeni kaçak yayın yapmaya başlayan sadece özel  Star televizyonu vardı. Belki de bu yüzden  o yıllarda şehit cenazelerinden çok şey yansıtılamıyor bir çok acı gerçek yaşandığı yerde kalıp, adeta sessizce yok olup gidiyordu. Haklıyı haksızı, doğruyu yanlışı anında  kamuoyunda  göstertecek teknik anlamda pek çok imkan olmuyordu. Ama hiçbir yaşanmışlık hiçbir şart altında gizli kalmıyor. Zamanı gelince şimdi olduğu gibi  acı gerçekler ortaya çıkıyordu. Maalesef o yıllar katı kuraları ağır basan çok duyarlı olmayan ,insanı çok yalnız bırakan duyarlılığı zayıf  yıllardı.(Devamı Yarın)