Saldırı demokrasiye. Saldırı 31 Mart yerel seçimlerinde, halkın ortaya koyduğu iradeye.
Kimse mazeret üretmesin.
Kimse ama… fakat… lakin… diyerek olayı saptırmaya çalışmasın. Bu saldırı ana muhalefet partisinin liderine atılan basit bir yumruk değildir. O yumruk, linç girişiminin işaret fişeğidir.
Ülke seçim sürecinde kutuplaştırılmış, bu kutuplaştırma seçim sonuçlarının gereksiz ve sudan bahaneler üretilerek tartışılmasıyla zirveye taşınmıştı.
İstanbul seçim sonucunu hazmedemeyenler günler boyu şaibe var, usulsüzlükler yapıldı, terör örgütleri sonucu belirledi PKK destekledi, FETÖ organize etti ve benzeri söylemlerle Çubuk'taki saldırının ortamını iyice oluşturmuşlardı.
Açık söylemek gerekirse, bu olay sıradan bir olay değildir. Ve bu olay gösterdi ki; bu menfur saldırı bile ülkenin insanlarını teröre karşı bütünleştirmedi. Hele siyasileri daha da kutuplaştırdı. Daha da duygusallaştırdı. Karşılıklı suçlamalar, ithamlar, yer yer tehditler, sağduyudan, soğukkanlı davranmaktan yoksun demeçler… Kime ne kattı? Anlamak mümkün değil.
Dönelim olayın dikkat çeken ve olmaması gereken söylemlerine.
Şehit cenazelerinde yıllardır yaşanan aynı sahne burada da tekrarlandı. Her şehit cenazesinde, yaşları 15 ile 25 arasında olan dışarıdan getirilmiş ve organize olmuş gençler tekbir getirerek, slogan atarak ve cenaze tören alanında kortej yapıp sürekli dolanarak, gövde gösterisi yaparlar ve kimse bunlara müdahale etmez. Bununla da kalmazlar, cenazelere katılanlardan beğenmediklerine laf atarlar, sataşırlar, ters ters bakarlar, vs., vs. Bu organizasyon Çubuk'ta da görüldü. 'Bay Kemal, niye geldin' ile başlayan sataşmalarıyla provokasyonu başlattılar.
Güvenlik güçleri bunları seyretti.
Kitlesel olarak hareket ederek protokolde yer alanlara doğru, fiziksel baskıyı yoğunlaştırdılar. Ve tekme, tokat saldırdılar. Saldırı karşısında direnenleri bağırarak çağırarak, tükürerek, aşağılayarak ve hedefe alarak adeta boğmaya çalıştılar.
Neyse ki; Kılıçdaroğlu ile birlikte saldırıya uğrayanlar, korumalar ve duyarlı davranan güvenlik güçlerinin direnişi ile kurtarılabildi ve yapılmak istenen linç girişim olarak kaldı.
Milli Savunma Bakanının saldırganlara hitabı, İç İşleri Bakanını ertesi gün ki açıklamaları devleti yönetme sorumluluğuyla ne kadar bağdaştı ya da bağdaşmadı, ayrıca tartışılacaktır.
Hele Bahçeli'nin değerlendirmeleri… Akla mantığa, sağduyuya, devlet adamlılığı sorumluluğuna hiç ama hiç yakışmadı. Saldırıya uğrayan birine 'sen tatile çık' demesini anlayan olduysa bize de anlatsın.
Sonuç. Bu ülke hepimizin. Şehitler hepimizin. Ülkeye de şehitler de sahip çıkmak birlikte olur.
Temennim bu olaydan ders çıkartırız ve olay son çirkin olay olur, son olur
Saldırı; Sayın Kılıçdaroğlu'na değil. Hepimize yapılmıştır. Nokta.