1960-1970 li yıllardan bu yana, çeşitli araştırıcılar ve yazarlar, küresel ısınmanın sonucunda ilklim değişiklerinin olacağını ve dünyanın yaşanmaz duruma gelebileceğini söylemelerine rağmen; bütün bunların ciddiye alındığını söylemek mümkün değildir. O zamanlarda moda olan bir karalama ismi de bu gruplara takmakta hiç beis görmüyorlardı. Aradan geçen zaman içinde, bu gruplara isim takan ve onların bozguncu olduğunu söyleyen idarecilerin tamamında, küresel ısınma ve bunun ortaya koyduğu değişiklikler ağızlarından düşmüyor ve işin tuhaf tarafı ise, beceremedikleri altyapı sorunlarını da küresel ısınmanın ortaya koyduğu iklim değişikliklerinin üzerine atmaktadırlar. İş sahası açmak ve bazı tesisler için, ormanları yok eden ve bütün birinci sınıf tarım arazilerini inşaata açanlar bu sefer de, beceriksizliklerine mazeret olarak, küresel ısınmayı suçlu olarak göstermektedir. Yeşil alanları ortadan kaldırırsanız, ormanları yok ederseniz, daha ne türlü sonuç bekliyorsunuz ki? Allah tan olmasını istemiyorum ama yağmurlarla birlikte karadaki her şeyin denizlere sürükleneceği günler yakın olsa gerektir. Benim yaşımda olanlar, az veya çok dünyanın nimetlerinden yararlandılar, fakat gelecek nesillere geride ne bırakacağız bunu düşünmemiz gerekir. Derelerin üzeri kapatılarak iskâna açılmış, bütün yollar asfalt, kaldırımlar beton, betonlaşmış şehirlerde; yağmur suyu nereye akacak bunu düşünmek gerekir. Her yağmurdan sonra, şehirlerimizin düştüğü perişanlık; elbette dillere destan olmaktadır. Bütün bunlara rağmen halâ laf üretmekten başka bir şey yapmadığı bir gerçektir.
Madalyonun bir de diğer tarafına bakalım. Gelişmiş ülkelerde, yağmurlarlarla beraber bunların meydana getirdiği seller, tufanlar, toprak kaymaları olmamakta mıdır? Elbette, onlarda da bu tip afetler meydana gelmektedir. Yalnız, yapılan bilimsel bir çalışma şunu göstermiştir ki, aynı şiddetteki afetin gelişmiş ülkelerde meydana getirdiği zarar ve kayıpların 20 misli gelişmemiş ülkelerde meydana gelmektedir. Beton sevgisinin bu kadar fazla olduğu Türkiye de buna bağlı olarak şehirlerimizde iklim değişiklikleri meydana gelmektedir. Yeşilin olmaması sebebi ile, gün boyu ısıyı emen beton; tüm gece boyunca bunu radyasyonla geri vermektedir. Tüm canlılar, tabiatın gece, gündüz ile kış, yaz arasındaki ısı veya nem farklılıklarına göre genetik yapılarını geliştirmişlerdir. Bunun yanında iklim değişikliklerinin ortaya koyduğu farklılıklara göre hayatlarını idame ettirmektedirler. Bunlardaki değişiklikler onların yaşamlarını etkilediği gibi, hayatlarını sonlandırabilmektedir. Bir kere düşününüz! Akdeniz, Marmara ve Karadeniz’de ortaya çıkan birkaç derecelik ısınmaların neleri ortaya koyduğunu görüyoruz. Bütün bunlar şaka gibi gelmesine rağmen, kurtuluşu olmayan gerçeğin ta kendisidir.
Dünyadaki su miktarı (H²0) miktarı değişmez, ama iklim değişikliklerine bağlı olarak istenilen zamanda ve istenilen düzeyde ortaya çıkmaz. Bunun sonucunda, bir günde bir mevsimde düşmesi gereken miktar yağmur düşer ve her tarafı yıkar, sürükler, afet olarak ortaya çıkar. İşin garip tarafı ise, bunun barajlara ve göllere faydası hemen, hemen yoktur ve afet olarak zararı vardır. Bu kısır döngü de hep devam eder durur ve her mikrofonu eline alan ise, altyapı diye söze başlar. Ne altyapısından bahsediyorsunuz ki? Altyapı dahil, her şey bozulmuştur, düzgün çalışan bir şey de yoktur. Bunun sonucu olarak; çatınız aktığı ve musluklarınızdan su yerine, tıssssssss sesini duyduğunuz halde, evinizi ve dükkânınızı belinize kadar su basar ve bunu boşaltmak için günlerce uğraşırsınız. Hiç kimsenin bu durumda şikayet etmeye hakkı yoktur. Doğayı alabildiğine tahrip ettiğimiz, ormanları kestiğimiz veya yer açmak için kasten yaktığımız, çarpık kentleşmeden kurtulamadığımız zaman bütün bunlardan şikayete hakkımız yoktur. Siyasilerin ormanları, yeşil alanları ve birinci sınıf arazileri yok ederek; buralara bilmem ne kadar kişiye iş sağlanacak diye nutuklarıyla yaptıkları, yapıtların sonunda ne hale geldiği ortadadır. Bin yıldır yaşadığımız bu toprakları vatan olarak kabul ettiğimize veya başka bir yere gidemeyeceğimize göre, onun hakkını vermemiz gerekir. Elbette, her şeyin ekonomisi vardır. Yalnız, doğanın ekonomisi asla unutulmamalıdır. Güzel bir çevrede, sağlıklar dilerken saygılarımı sunarım.