'Prof. Dr. İlber Ortaylı, Kayseri'de yaptığı bir konuşmada, Balkanlardaki Osmanlı Türk eserlerini Balkan milletlerinin tahrip ettiğini belirterek, 'Mesela eline Almanca seyahat rehberi alıyorsun Yunanistan'da geziyorsun, 'orada bir cami var' diyor 'Mimar Sinan yaptı' diyor, duruyor ama minaresi yok. 'Karşısında han var' diyor, gidiyorsun çarşı yok. Sonra öğreniyorsun ki belediyenin biri onu yıktırıp çok katlı han yaptırmış.'dedi.

' (...) Ben, Kayseri'ye ilk geldiğimde çok güzel taş evler vardı. Dedesinin dünyaya geldiği, babaannesinin eşikten atlayarak gelin geldiği konağı koruyamayan bir memleketin kitapla o tarihi, o cemiyeti anlaması biraz zordur.' diye konuştu.' (Bknz. Yeni Mesaj, 16 Ekim 2017)

Ortaylı, biri Balkanlar'dan/Avrupa'dan diğeri de bizden/Türkiye'den iki örnek sundu ki, ikisi de, hazîn ötesi hazîndir. Bir ilim adamı başka ne desin, ne yapsın!..

O'na hak vermemek mümkün müdür?. Hele, son cümlesi!..Onu, tekrar okuyalım: 'Dedesinin dünyaya geldiği, babaannesinin eşikten atlayarak gelin geldiği konağı koruyamayan bir memleketin kitapla o tarihi, o cemiyeti anlaması biraz zordur.'

Bu mükemmel fakat hüzün verici tespite bir şey eklemek isterim: Müşahedem odur ki, maalesef, 'kitapla' anlamak isteyen de o kadar fazla değildir. Ne yazık ki, okuma arzu ve zevkimizin köreldiği/köreltildiği bir zamanda da yaşıyoruz ve o nispette de, tarihimize karşı mes'uliyetlerimiz o derecede azaldı.

Biliyoruz ki, Avrupalıların, Türklere karşı takındığı menfî tavır, tarihlerinden gelen bir huydur. Demek ki, bizim bize yaptığımızı, başkaları da yapıyor ve yapabiliyor.

Yani; yabancıların, bil-cümle Avrupalılar'ın, Ruslar'ın, Çinliler'in v.s. bizim Türk eserlerine bakışını ve tahribatını biliyorum, hatta insanlık, hak, hukuk demelerine rağmen bir yere kadar anlıyorum amma, biz, kendi ecdadımızın bıraktıklarına niçin bu kadar kayıtsız ve umursamazız, bunu anlamakta zorluk çekiyorum.

Tarihî eserlere bu kadar kayıtsız kalmak, gerçekten acıdır. Bu, sadece sözü edelen 'mîmarî' sahasında, -cami, çeşme, han, hamam vesairede- değildir. Dilimiz Türkçe'nin tahribatındaki, uydurukça'nın, Türkçe'de hakimiyet kurmaya başlıyan ilk dönemlerde F(ı)ransızca'nın ve halen de F(ı)ransızca ve İngilizce'nin tahakkümüne dur diyen kimsenin bulunmaması da büyük sıkıntımızdır.

Türk Dünyası'nın her biriminde yaşayan bir kelimenin yerine uydurulan bir kelimenin kullanılması karşısında, bunun böyle olmaması gerektiğini söylediğimiz zaman, ne yazık ki, bizzat mes'ulleri tarafından: 'Aman Hocam, niye dert ediyorsun!..Tatlı canını niye üzüyorsun!..Şunun şurasında dil, bu!.. Hepsi uydurma değil mi?' diyerek' haklılıklarını ispat etmek isteyen dostlarıma/arkadaşlarıma da çok rastladım.

Bu sebeple; Erciyes Dergisi'nin 2012 Ekim sayısının 06-17 sayfalarında yayınlanan 'Türk Dili'nin ve Türk Kültürü'nün Kimyası'na Dair' başlıklı yazımda bu hususlara örnekleriyle yer verdim.

Türk dili tahrip edilmektedir. Dilin tahrip edildiği yerde, Türk mûsıkîsi tahrip edilmektedir. Türk dili tahrip edildiği zaman, dînî /İslamî mefhûmlar tahrip edilmektedir...Böylece, sosyal düzen tahrip edilmektedir.

Kaldı ki, bu, bilhassa, mekanında yaptığım tespitlere dayanarak yazdığım geniş incelememde, Türkiyemizin çeşitli yerlerinden örnekler de sunmuştum. Tekrar edeyim: Bunları, ne zaman yazmışım? Cevap: Yayın tarihi îtibariyle 2012'de.

Bakınız; sadece tarihî eser olarak nelerden bahsetmişim:

*Kayseri Gevher Nesibe Tıp Merkezi'nin zemin döşemesi, pencereleri ve ayrıca elektrik kablolarıyla tahribatı.

*Kayseri Hacı Kılıç Dede Cami ve Medresesi içinde bulunan on civarındaki hoparlör.

*Kayseri Harput Kalesi'nde (o tarihte, tamirat devam ediyordu) aslında kullanılan taşlar Fırat Nehri'nde bulunduğu halde, başka malzeme ve taşların kullanılması.

*Kayseri Erkilet Nişancı Mehmet Paşa Camisi ve yine aynı yerdeki Hacı Kılıç Camisi.

*Kayseri Develi'de Ulu Cami.

* 08 Mayıs 2010'da, Başbakan'nın canlı yayına bağlanmasıyla, Vali ve Milletvekilleri'nin de hazır bulunduğu bir zeminde açılışı yapılan Samsun Büyük Cami/Valide Cami.

*1997'den beri, korunması ve tamiratı hakkında birçok yazı kaleme aldığım, tamiratı halen devam eden Samsun Taşhan... Şu anda, Taşhan'da hangi malzemelerin kullanıldığı ve aslına uygunluğu hususunda, bu işin bilirkişilerince nasıl değerlendirildiğini bilemediğim için hiçbir kanaat belirtemiyorum. Yalnız, şunu temenni ederim ki, Samsun Büyük Cami'nin tamiratında olduğu gibi, pencereleri ve kapıları PVC olmaz!..Kullanılan taşlar ytong, tuğla, biriket veya tarihî dokusunu bozacak malzeme değil de aslına yakın olur!..

Netîce olarak, Âkif'in, herkesin/hepimizin ibret alması gereken mısralarını tekrar etmek gerekecek:

'Hüsrana rıza verme!..Çalış..Azmi bırakma!

Kendin yanacaksan bile, evladını yakma!

...

Sahipsiz olan memleketin batması haktır;

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.'