Bugün yeni bir Türkiye coğrafyasında uyandık.
Gerek İslam öncesi ve gerekse sonrasında tarihimizde ilk defa devlet başkanımızı doğrudan seçmek için dün sandık başındaydık.
Daha önemlisi ise gerçekleştirilmiş olan zihniyet devrimidir.
Milletimiz, İslam dinini kabul ettikten sonra kendi ürettiği İslama aykırı olmayan değerlerle İslami değerleri birleştirerek tarih sahnesine yeni bir misyonla çıkmıştır. Bunun temel hareket noktası hukuk ve adalettir.
Ancak ‘Tanzimat’tan sonra söz konusu değerler aşınmaya başlamış ve bugüne kadar gelinmiştir.
Cumhuriyet döneminde kıblemizi tamamıyla batıya çevirdik. Seçilen cumhurbaşkanları ya süngünün ucuyla ya da vesayetle seçilmişlerdir.
Dünkü seçimde iki durumla karşı karşıya geldik. Birincisi; cumhurbaşkanını doğrudan seçmek. İkincisi ise; batı cepheli siyasi partilerin yüzünü kısmen doğuya çevirmiş bir aday üzerinde anlaşmalarıydı. Daha önce de bunu ifade ettik ki; bu bir zihniyet devrimidir. Artık siyasilerimiz anlamışlardır ki, bu milletin değerleriyle savaşarak iktidara gelmek mümkün olmayacaktır. Bundan böyle bu siyasilerimiz, milletin misyonuyla barışık bir kimlikle ortaya çıkmak zorunda kalacaklardır.
Burada bu zihniyet devrimini merhum üstad Necip Fazıl’ın mısralarıyla tercüme edebiliriz:
“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes
Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es.”
Milletimizin tarihi misyonu artık iktidardır. Ne ad altında olursa olsun iktidardır. İlginçtir ki; bu zihniyet devrimini ne ilahiyatçılarımız, ne aydınlarımız ne de İslami kimlikli politikacılarımız kavrayabilmişlerdir.
Türkiye’de Müslüman aydınlar bu değişimin farkında değillerdir.
Gönül isterdi ki, herkesin konuştuğu yerde bizim ilahiyatçılarımız, sosyologlarımız ve de politikacılarımız da konuşsun.
Farkında iseniz konuşmuyorlar ve konuşamıyorlar.
Toplumsal projeleri yoktur.
İmam-Hatip mezunu bir iktisatçı konuşmadı, konuşmuyor; sadece icraat yapıyor. Çocuklarına söz geçirmekten mahrumlar ise sadece eleştiriyor…
Bu devrimi selamlıyoruz.
Selam ve sevgi ile.