Şehitlerimizin ve bebeklerin katili teröristbaşı Abdullah Öcalan Kenya'da önemli bir operasyonla paketlenerek 16 Şubat 1999'da Türkiye'ye getirildi . Tam 24 yıl önce dönemin Başbakanı Bülent Ecevit tarafından 16 Şubat 1999 'da halka yapılan bir açıklama ile teröristbaşı Öcalan'ın yakalandığı müjdesini verildi. Nihayet şehitlerimizin katili yakalanmış ,Türkiye'ye getirilmişti. Bundan daha güzel bir haber olamazdı. Başta biz şehit yakınları olmak üzere bütün Türkiye teröristbaşının yakalandığını ve Türkiye'ye getirildiğini duyunca çok sevinmiştik. Türkiye'nin bir çok yerinde başta biz şehit aileleri olmak üzere duyarlı tüm vatandaşlarımızla ellerimizde şehitlerimizin fotoğrafları ile birlikte sokaklara ve meydanlara dökülerek kırmadan, dökmeden, kimseye zarar vermeden daha sonra kursağımızda kalacağını hiç düşünemediğimiz buruk ama büyük bir sevinç yaşamıştık.
Devletimize ve bağımsız mahkemelerimize teröristbaşının yakalanıp yargılandığı süreçte sonuna kadar hep güvendik. Zaman içerisinde gördük ki devletimize ve bağımsız mahkemelerimize güvenmekte doğru olanı yapmışız. Hatamız siyasilerin siyaset mühendisliği yaparak bizleri hayal kırıklığına uğratacak olabilmelerini öngörememiş, olmamızdır. işte burada ciddi bir hata yapmışız. Şehitlerimizin kanını teröristbaşına bağışlamak gibi bir niyetimiz dünde yoktu, bugünde yok. Teröristbaşı bu fani dünyada hak ettiği cezayı çekmekten kurtulmuş olabilir. Ama ilahi adaletten asla kurtulmasının mümkün olmadığını biliyoruz. Biz şehit yakınları Türkiye'nin her yerinden Cumhuriyet Savcılıklarına dilekçeler vererek Öcalan Davasında müdahil olduk .Müdahillik talebimiz kabul edildi ancak İmralı'daki duruşmalara adeta seçmece alındık. Duruşmaları takip ettiğimiz ,duruşmalara çağrılmayı beklediğimiz Mudanya'da yetkililere defalarca "Biz neden duruşmaya giremiyoruz? Sorusunu yönelttik. Tek muhatabımız Mudanya Kaymakamı Mustafa Esen bey , Mudanya İlçe Jandarma Komutanı ve İlçe Emniyet Müdürüydü.. Mudanya'da İmralı'ya gitmek için izin bekleyen bizler yani şehit aileleri ve gaziler az sayıda müdahil kişiye izin verilmesi nedeniyle tepki verdik. İskeleye girmek istedik. Sükuneti sağlamak isteyen Mudanya Kaymakamı Mustafa Esen ve İlçe Emniyet Müdürü Nil Erdoğan tarafından sakinleştirildik. Kırıp dökmek şehit yakınlarına ve gazilerimize yakışmazdı. Ama öfkemiz ve isyanımız içimizi kemiriyordu. Teröristbaşının toplama yakınları ,normal yaşamda hiç görüşmediği belki de hiç yüzyüze gelmediği akrabaları ve avukatları duruşmadaydı. Teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın canının çok kıymetli olduğu düşünülmüş olmalı ki mahkeme salonunda cam kafeste yargılandı. Keşke duruşmaya alınan şehit yakınları ve gazilerden oluşan müdahillerin hepsinin en azından teröristbaşının suratına bir kere tükürmeyi başarmalarını çok isterdim. Bu olmadı, bu birebir yapılamadı. İmralı'da 31 Mayıs 1999 tarihinde ilk duruşması yapıldı. 29 Haziran 1999'da yapılan son duruşmada beklendiği gibi bağımsız Türk Mahkemesi tarafından teröristbaşı Öcalan oybirliği ile idama mahkum edildi.Türk yargısı şehit yakınlarının ve gazilerimizin güvenini boşa çıkarmadı. Karar mahkemeye katılanlar ve Mudanya İskelesinde kararın açıklanmasını bekleyen şehit yakını ve gaziler tarafından büyük bir sevinçle karşılandı. Yargıtay beklendiği gibi idam kararını onaylayarak adaleti tecelli ettirdi. İçimizdeki ve dışımızdaki çok sayıda siyaset mühendisi ve siyaset adamı bağımsız Türk mahkemelerinin mevcut yasalara göre verdiği idam kararını uygulamamak ve uygulatmamak için terörist sevicilerle birlikte şehitlerimizi, şehitlerimizin yakınlarını ve gazilerimizi yok sayarak Öcalan'ı ipten alan o yasayı uyum yasaları adı altında kabul ederek şehitlerimizin kemiklerini sızlattılar. Kısaca teröristbaşı Öcalan Türkiye'ye teslim edildiği günden beri gizli veya bilenen bazı eller tarafından hep korunmaya devam ediliyor. Fani dünyanın adaletinden ümidimizi kestik ama ilahi adalete güvenimiz tamdır. Abdullah Öcalan'ı isteyen istediği kadar kuş sütü ile beslemeye onun hayatını, odasının konforunu artırarak kolaylaştırmaya ,ona kıymet vermeye devam etsin. Ama şu bilinsin ki kim Öcalan'a kıymet verip hayatını kolaylaştırıyorsa şehitlerimizin kemiklerini de sızlatmaktadır.
Ne garip tesadüf ki Cumhuriyet tarihimizde yaşadığımız son iki büyük deprem felaketinden birisi olan 17 Ağustos 1999 depreminde binlerce güzel insanımız depremde yaşamını yitirirken İmralı'da teröristbaşı Öcalan'a deprem büyük bir korku yaşatmışsa da bir şey yapmadı .Öcalan'ın mahkumiyetinin 24. Yılında yine ülkemizde Cumhuriyet tarihimizin en büyük felaketi 6 Şubat 2023'de yaşandı .İmralı'daki bebek katili bu büyük depremden de bu defa hiç etkilenmedi. Ama biz şehit yakınları 30 bin masum insanın ölümünden sorumlu olan Abdullah Öcalan'a ilahi adaletin en ağır cezayı çektireceğine olan umudumuzu hiç yitirmedik. Meydanlarda ip atıp ip tutanlar duygularımızla oynamayı bırakıp artık gözlerimizin içine baksınlar. Ödediğimiz vergilerle Öcalan'a sağlıklı bir yaşam alanı açanlara hakkımız hiç helal değil. Öcalan'a İmralı'da harcanan paralar keşke deprem güçlendirme çalışmaları için harcanabilseydi. Ona harcanan parayla büyük felakette bir insanımız bile kurtulmuş olsa bizim için çok kıymetli olurdu. Bir şehit yakını olarak bunları söylerken haksız mıyım? Bu dünyada hep iyiler erken ölüyor. Farkında mıyız?