Sadece koca çınarım değil ,sırtımı dayadığım karlı dağımda yıkıldı, paramparça oldum. Sanki üzerimden tusunami geçti. Babamı kaybettim daha önce babasını kaybedenler gibi çok büyük bir kayıp yaşadım...16 Haziran 2019'dan beri babama hasretim. Yıllar su gibi akıp gidiyor .Dört yıl öncesine dönmek mümkün değil. Bugün takvimler dört yıl sonrasını 16 Haziran 2023 olarak gösteriyor. Artık ne koca çınarım ne de karlı dağım var. Yapayalnızım demek istemiyorum ama babam olmadan bu dünyada çok yalnızım. Etrafımda çok insan olabilir ama bu yalnız olmadığımı göstermiyor.

Babamla tek katlı evinde/evimizde geçirdiğim o son geceyi hiç unutmuyorum . Çünkü bütün gücünü toplayarak son kez bakmış ve sadece bana gülümsemişti. Bir babanın evladına son bakışı nasıl olur? Hiç düşündünüz mü? Bir baba evladına nasıl gülümser, nasıl bakar? O bakış sadece bir bakış mıdır? Bir baba evladına son kez bakarken hangi mesajı verir? 15 Haziran bitmiş 16 Haziran 2019 'a girmiştik . Babamın evinde, babamın odasında iki ayrı kanepeye uzanmış yatıyorduk. Yatıyorduk diyorsam babam uyusun dinlensin diye tüplü televizyonun sesini kapatarak açık bırakmıştım. Televizyondan yansıyan loş ışıkta babamın sağlık durumunu takip edebilmek için bunları yaptım. Babam gerçekten çok hastaydı, vücudu çok yorgundu. Hayatının son 15 yılını haftada 3 gün hemodiyaliz makinesine bağlı geçirmişti. Daha da kötüsü hayatının son 27 yılını ise şehit evladının acısı ile büyük bir özlemle geçirmişti. Şehit evlat acısı yetmiyormuş gibi birde böbrek yetmezliği nedeniyle hayatına makineye bağlı devam etmişti. Hiç zengin olmadı. Hiç kimsenin zenginliğinde gözü olmadı. Hiçbir zaman bir eli yağda, bir eli balda olmadı. Evinin bir odasını işyeri olarak kullandı. Gazete bayiliği, terzilik yaptı kısaca iğne ile kuyu kazarak ailesinin geçimini alın teri ile temin etti. Şimdi o son geceden aklımda kalan son kare gözümün önünden hiç gitmiyor. Kanepeye daha çok yeni uzanmış babama bakıyordum. Hastalıktan bitkin düşmüş, çok yorgun bir haldeydi. Bu arada annemi de uyuması için yalvar yakar odasına göndermiştim. Aklı fikri babamdaydı ,uyumak istemiyordu. Annemde 83 yaşındaydı. Babam annemden 2 yaş küçüktü. Annem uyumasa bile dinlensin istiyordum. Her an her şey olabilirdi. Çok umutsuz zamanlarımız olmuştu. Her defasında hiç yaşanmamış gibi olmuştu. Bu defa birazcık farklıydı. Doktora kolay giden bir hasta değildi. Gözlerimin içine baka baka acı çekmesinden çok rahatsızdım. Son iki haftada hiç gitmediği kadar hastaneye ,doktora götürmüştüm. Acilde tahlil için kan almakta çok zorlanmışlardı. Sanki sürekli kullandığı ilaçları yetmiyormuş gibi yenileri de eklenmişti. Yemek yemiyor su içmiyordu. İlaçları nasıl içebilirdi? Babamın bu durumu hepimizi çok üzüyordu. Belli ki babamın hayatında bir şeyler yolunda gitmiyordu. O son gece benden başka hiç kimse görmedi babamın öldüğünü .O gece babamın öldüğünü sadece ben gördüm. Uzandığım kanepeden televizyonun loş ışığında babamın bana son bakışını ,gülümsemesini gördüm. Dönüşü olmayan bir veda bakışını uykulu gözlerime yapıştırmıştı ki kanepeden fırlayarak kalktım. Babamın vücudunun hareketsiz , gözlerinin açık olduğunu gördüm, teni sıcaktı, ölü soğukluğu katılığı yoktu. Ama sesime tepki vermiyordu. Tansiyonunu ölçmeye kalktım, tansiyon aleti eror verdi. Nabzına baktım, nabzı atmıyordu. Babamın tüm kontrollerini yaptıktan sonra yan odada istirahat eden anneme defalarca seslendim ,sonunda sesimi duydu babam kucağımdaydı .Annem hemen anladı ölmüş dedi. 112 'yi arayıp Ambülans çağırdım tamda babalar gününe girdiğimiz gece yarısında. Ambülans gelene kadar babama kalp masajı dahil elimden gelen her şeyi çaresizce yapmaya çalıştım. Babamı, babalar gününe girdiğimiz o gecenin ilk saatlerinde gecenin karanlığında ambülansla babamın evine 5 dakikalık mesafedeki Samsun Gazi Devlet Hastanesinin acil servisine götürdük. Hemen kırmızı alana aldılar. Nöbetçi doktor genç bir bayandı, geri döndürmeye çalıştıklarının bilgisini verdi. Babam doktorların ve diğer sağlık görevlilerinin tüm müdahalesine rağmen bir daha geri dönmedi. Babalar gününde canım babamı kırmızı alanda kaybettim ,kimse görmedi. Kırmızı alan bizim için adeta yangın yeriydi. Doktorun yüz ifadesinden herşey anlaşılıyordu. Canım babamı babalar gününde sabaha karşı hastane morguna bıraktık. Babalar gününün ilk saatlerinde gece yarısı babamı hastaneye bir umutla getirip sonrada sabaha kadar buz gibi morga bırakmak büyük bir acı verdi bana . Siz hiç babanızı hastane morguna bırakıp, sonrada eve gidip anne "babam öldü" dediniz mi ,ben dedim. Başımdan kaynar sular döküldü. Dünya başıma yıkıldı. Kaç yaşında olursan ol hüngür hüngür ağlamak istiyorsun. Ağlasan da yüreğindeki acı dinmiyor . İnsanın babası ölünce sırtını dayadığı karlı dağ yıkılıyor. Babam hayatta iken ne kadar güçlü ne kadar kuvvetliymiş de haberim yokmuş. Aslında bizi de kuvvetli yapan babammış. Şimdi kolum kanadım kırık. Babam hayatta olmayınca hayatımda bir çok şey anlamını yitirdi. Babalar günü anlamsızlaştı, bayramlar anlamsızlaştı bir çok şey tadını, kokusunu, neşesini yitirdi. Babasız kalmak böyle bir şey . Yaşamayan bilmez, yaşamadan bazı şeyler tam anlatılamaz. Abartmıyorum, abartmakta istemiyorum ama gerçek bu. Ben de biliyorum yaşam öyle ya da böyle kontrolümüzde ya da kontrolümüz dışında ister istemez eksikleriyle devam ediyor. Babasızlığı dünyanın sonu gibi görsem de babamın aklını başına topla sözünü hiç unutmuyorum. Bu yüzden yaşamın elbette bir yerinden isteyerek ya da istemeyerek babasını kaybetmişler olarak sürdürüyoruz. Arkamızda sırtımızı dayadığımız koca çınarlarımız, karlı dağlarımız olmasa bile yaşamın bir parçası olmaya devam ediyoruz.

Kimseye göstermeden adeta bir yangın yerinden ellerimi babama uzatıyorum. Ve ben babasını babalar günüde kaybetmiş ve aynı babalar gününde ,babasını kucaklamak ellerinden öpmek yerine sadece sevenleriyle birlikte protokoldan uzak sade bir törenle cennete uğurlamış ,kara toprağın kara bağrına kendi elleriyle teslim etmiş bir evlat olarak ,canım babama sesleniyorum. Sesimi duyar mı, sesime döner mi bilmiyorum. Çünkü uğurladığımız cennetinde şehit oğlu (kardeşim) ile kalmak ondan ,bir daha ayrılmak istemeyebilir. Haksızda değil, hayatının son 27 yılını şehit oğlunun acısı ve özlemi ile hayata küserek geçirdi. Biliyorum ki şehit evladının /şehit kardeşimin ölümünden sorumlu tuttuğu şehitlerimizin gerçek katili olarak gördüğü bölücü terör örgütü başı bebek katili Abdullah Öcalan'ı asma sözü verip yargı kararını siyasi cambazlıklarla yerine getirmeyenlere yani o haini asmayanlara hakkını hiç helal etmedi ve onlara küs gitti. Biliyorum babam, canım karlı dağım yine de bu hayattaki bir evladın olarak sana seslenmek istiyorum: "Yangın yerinden ellerimi uzatsam tutar mısın babam?" Biliyorum ki hiçbir fedakarlıktan geri durmazsın, biliyorum ki bizi yalnız bırakmazsın... Biliyorum ki bu yalan dünyada adeta kuş sütü ile beslendiğini herkese defalarca korkusuzca söylediğin bebek katili Abdullah Öcalan'dan mahşer günü şehidimizin ve tüm terör şehitlerimizin hesabının sorulduğunu görünce ilahi adaletin yerini bulmasından tüm şehit babaları ile birlikte huzur bulacaksın. Babamsın ,canım babam .Şimdi ben , aynen sen hayattaymışsın gibi rolüme devam ediyorum. Ama olmuyor babam hiçbir şey sensiz zerre tat vermiyor, canım babam. Namuslu ve gururlu adamdın hiç kaypak olmadın,kimseyi kandırmadın. Çalmadın, çırpmadın , hak yiyen değil ,hakkı yenen oldun. Sensizlik çok ağır babam ölüm yıldönümünde sevgiyle ,özlemle anıyoruz. Ruhun şad ,mekanın cennet olsun canım babam.