Kimi sağlık kimi başarı kimi para ve daha nice dileklerle girdik 2019'a. Geçtiğimiz yıla bakınca çok iyimser olabileceğimiz geleceğe ilerlemediğimiz açık. Rahmetli koca kadın güzel anneannemin çok sık ettiği bir duasıyla girdim yeni yıla: 'Allah bizi sağlıktan, iyilikten, güzellikten ve bereketten yana gördüğümüzden geri koymasın'
Korumamız gereken tek şey, bizi halk yapan ortak kültürümüz. Konu birbirimizi ayrıştırmak olunca, dünyada binlerce yıldır varolmuş insanlar olarak etnik geçmişimizden siyasi düşüncelerimize, inanç ve ahlak anlayışlarımızdan ekonomik değerlerimize kadar sınırsız kaynak var elimizde. Oysa 'millet' olmak sadece ayrıştırıcılarımıza değil de birleştiricilerimize odaklanmakla mümkün. Bu Cumhuriyeti Türk halkı kurdu, bunu çok iyi biliyorum zira 'Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir' diyen eşsiz bir yüce bilgeden öğrendim… İşte bu güç bizi 22.Yüzyılda ayakta tutacak tek kuvvetimiz olan ulus devletimizin çekirdeği ve bunu sağlayan ortak kültürümüz tehlikede…
Bunu sadece 24 Aralık gecesi olan Noel'in kutlandığını iddia eden, eğlenilen gecenin aslında koca bir yılın bitip yepyeni bir yılın başladığı 31 Aralık-1Ocak gecesi olduğunu çok iyi bilmesine rağmen ulus düşmanlarına cephane taşıyan cehalet yüzünden değil ülkemizdeki şu an için 4.5 milyonu aşan Ortadoğu göçmeninin kültürümüzde yarattığı riski algılayamamamıza dayanarak da düşünüyorum. Tüm bunların ötesinde siyasi iradeye karşı muhalefeti 'düşmanlık' sayan bir inancın dayatılmasının, Türk yurdunun özgür ve bağımsız düşünebilme yeteneğine karşı yarattığı tektipleşme riski belki de hepsinin üzerinde. Oysa Gandi'nin şu sözü ne kadar değerlidir: 'Toleranssızlığımız, inancımızın zayıflığının göstergesidir'
Yeryüzü 22.Yüzyılı şimdiden tasarlarken ne bilimsel açıdan ne teknik açıdan ne de evrensel düşünce açısından içinde olmadığımız ortadayken, evlatlarımızın o gelecekte bağımsız ve onurlu bireyler olarak ayakta kalabileceğini ummak, akılla açıklanabilir mi? Nörolojik/sinirbilimsel anlamda akıl, bir algoritmadır ve verisi de bellekten gelir. İnsan hafızasının/belleğinin tek işi bilgiyi ileri bir zamana taşımak değildir. Hafıza/bellek; beyne gelen verileri kullanarak en etkili ve en zekice yani en yüksek oranda hayatta kalabileceğimiz çözümleri geliştirebilmemiz için işlevsel/işe yarar bilgileri ayrıştırır. Bu 'ayrıştırarak faydalı olanı süzme' işlemi, sadece içinde bulunduğumuz anda değil gelecekte de hayatta kalabileceğimiz çözümleri üretmemizi ve daima hatırlamamızı sağlar.
'Tektipleştirme' baskısı yani herkesin tek bir zihin yapısıyla düşünmesi, hayata tek bir zihin yapısıyla bakmasının istenmesi, otoriter/totaliter sistemlerin özüdür. Yale Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre sağlıklı bir insan bile güçlü bir otorite baskısına maruz kaldığında yıkıcı davranışlarda bulunabiliyor. Deneyimsiz/zayıf bellekli kişiler kriz ortamlarında veya seçim yapmaları gerektiğinde kararlarını, otoriteye veya içinde bulundukları gruplara bırakabiliyorlar. Bu durumda 'insanların özünde yatan yaklaşım', davranışlarındaki vicdan yaklaşımını da belirliyor. Kişiler itaat ederken 'başkasının isteğini' yerine getirmek üzere kendisinin gerekli bir araç olduğunu özümsediği için, davranışlarından kendini sorumlu tutmuyor ve her türlü şiddeti normalleştirebiliyorlar. Oysa Allah bize bir toplumun baskıyla yönetilmesini istemediği için adeta çoğulcu demokrasiyi tarif ederek 'Bize bak/bizi dinle deyiniz, bizi güt demeyiniz' dememiş mi?
Hazıfa/bellek bizim 3 şeyi başarmamızı sağlar: Geleceği planlayabilme becerisi, karar verme becerisi ve iletişim kurma becerisi. Geçmişimizi hatırlamak ve geleceğimizi hayal edebilmek becerisi, ancak zihnimizde bir görüntüyü oluşturabilmemizle mümkündür. 'Tektipleştirme baskısı'; işte zihinlerimizdeki bu hayal gücüne dayalı resimlerin görülmelerini engeller ve bizi her türlü şiddete ve dağılmaya açık, manipülasyona/yönlendirilmiş kullanılmaya müsait hale getirir…
Uluslararası araştırmalara göre dünya ülkeleri arasında en eğitimsiz toplumlardan biri ve evlatlarına en kötü eğitim veren sistemlerden biriyiz. İnsani gelişim sıralamasında en kötülerden biriyiz, birbirine en az güvenen toplumlardan biriyiz ve tüm bunların sonucu olarak dünyadaki en mutsuz toplumlardan biriyiz. Türk Milleti bunu gerçekten hakediyor mu? Oysa bu acı verici sonuçlardan bir gecede kurtulabilmemiz mümkün. Çok iddialı ama formülünü buraya yazıyorum: 80 Milyon halk olarak aramızda kararlaştıracağımız bir gece hepimiz birbirimizi ayrıştırıcı tüm unsurların, aslında en büyük toplumsal zenginliğimiz olduğuna karar vereceğiz ve sabah kalktığımızda bu devasa zenginliğin 'satın alacağı' sınırsız başarıların hep birlikte peşine düşeceğiz, inanın hepsi bu…
'Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir' diyen bir ulus olabilen bizlerin; 2019 yılında ortak kültürümüzü korumak ve evlatlarımızın 22.Yüzyılda bilime ve teknolojiye dayalı, onurlu ve bağımsız bireyler olarak varlıklarını sürdürebilmelerini sağlamak için herkesten daha çok ve her zamankinden daha çok çalışarak, 360 derece düşünebilmeyi sağlayabilmemizi diliyorum… Samsun'umuzun 100.Yılı kutlu olsun…