SONSUZA KADAR ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI
ŞEHİT ASTSUBAY İSTİHKAM TEKNİSYEN KIDEMLİ ÜSTÇAVUŞ İLHAN HAMLI
BİR KARDEŞ
UNUTMADIK UNUTMAYIN UNUTTURMAYIN
18 Nisan 1992 -18 NİSAN 2023
5. BÖLÜM

Gecenin karanlığında ıssız yolları adeta uçarak geçen Samsun çıkışlı 55 plakalı beyaz Ford transit servis minübüsünün içerisi adeta yangın yeriydi. Gecenin zifiri karanlığında o büyük ve gerçek yangının ne ateşini görebilir ne de o ateşi söndürebilecek bir kimse bulabilirdiniz anne yüreği, baba yüreği, kardeş yüreği alev alev yanıyordu. Hiç kimsenin gözünde bir damla uyku yoktu. Anne ,baba, kardeş beyninde olanı biteni anlamak için sorular cevabını almak için adeta yarışıyordu, cevap alınamıyordu. Hiçbir sorularına cevap bulamıyorlardı. Aklın yolu birdi ama soruların cevabı alınamıyordu. bir an önce Kars'a gitmenin derdindeydiler neyle karşılaşacaklarını , onları neyin beklediğini bilmiyorlardı.

O yıllarda şimdiki gibi cep telefonu da yoktu ki bir yerlere telefonla ulaşıp ,sosyal medyayı da kullanarak sorularının cevabını alabilselerdi. Ömrü yollarda geçmiş olan 55 plakalı beyaz minübüs belki de en uzun yolculuğunu yaparak Kars'a ilk kez geliyordu. Bu yüzden Kars'a giriş noktasında tereddüt yaşayan sürücü yerleşim yerine yakın bir mesafede başka bir sürücüden yol tarifi aldıklarında Kars şehir merkezine çok yakın bir mesafede olduklarını anlamışlardı. Kars'a geldiklerinde öğlen vakti biraz geçmişti. Ellerindeki adresi sora sora Kars'ın Ortakapı Mahallesindeki Gül Sokağa gelmişlerdi. Etrafta pazar günü sessizli vardı Şehit Astsubay İlhan Hamlı Kars merkezde Ortakapı mahallesi Gül Sokakta küçük bir bahçesi olan iki katlı bir evde kiracı olarak oturuyordu. Şimdiki gibi evin bir şehide ait bir ev olduğunu çağrıştıran ne bir Türk bayrağı asılı nede kalabalık bir halk vardı. Evin dışında Kuran okuyan ne bir din görevlisi nede bir taziye çadırı kurulu değildi. Evin etrafında bir sessizlik hakimdi. Şehidin ailesi kilometrelerce yolu kendi imkanları ile kiraladıkları servis aracıyla aşarak Samsundan gelmişti .Ama şehitlerin cenazeleri henüz o yıllarda Kars'ın ilçesi olan Iğdır'dan getirilememişti .Yol güvenliği sorunu bölgede çok ciddi boyutlardaydı. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Askerler pusuya düşerek yeni bir şehit vermek istemiyorlardı. Devlet karayolunun bu kadar güvensiz olmasının nasıl bir açıklaması olur bilmiyorum. O yılları, O günleri yaşayanlar , o yerleri o yıllarda görenler bunun yorumunu daha sağlıklı yapabilirler .Maalesef güvenlik sorunu can yakıyordu.3-5 çapulcu denilen eşkıya ciddi anlamda güvenlik sorunu yaratıyordu. Şehidin Kars'daki kendi evinde ise eşinin arkadaşları bazı yakın komşuları vardı. Evin dışında ise şehidin birkaç arkadaşı vardı. Hepsi bu kadar demek ,bu günlere bakınca insanın canını acıtıyor. Şehidin ailesi Samsun'dan daha kalabalık gelmişti. Ateşin düştüğü yerde şehit astsubay İlhan Hamlı'nın sivil halkla birlikte iç içe yaşadığı mahallede olmak aileyi rahatlatmış ama acıyı azaltamamış daha da artırmıştı. Etrafta koşuşturan 6 yaşında küçük bir kız çocuğu hiçbir şeyden habersizdi. O çocuğa baban öldü bir daha gelmeyecek, sana kızım diyemeyecek ,diyebilmek kolay değildi. Kimsede buna cesaret etmedi, edemedi. Herşey olayların akışına bırakılmıştı ama ortada garip bir hareketlilik olduğunu elbette sorguluyordu. Henüz okula gitmediği için okur yazar da değildi. O yıllar haber konusunda gazetelerin söz sahibi olduğu daha yaygın ve daha çok okunduğu yıllardı.19 Nisan 1992 Pazar günü çıkan gazeteler Pamuk Geçidinde kurulan hain pusuyu haber olarak sayfalarında vermişti. Cumhuriyet Gazetesinin birinci sayfadan verdiği haberin başlığı aynen şöyleydi. "PKK yol kesti:4 astsubay öldürüldü" ' Doğubeyazıt -Kars karayolunu Iğdır yakınlarında barikat kurarak kesen bir grup PKK'lı özel otoyla alışverişten dönen sivil giysili dört astsubayı kimlik kontrollü yaptıktan sonra kurşuna dizdi.' Bu ilkellik ve alçaklık insanın en temel hakkı olan yaşam hakkını yok sayarak kendi yaşam haklarını savunan teröristlerin gerçekleştirdiği korkunç bir vahşetti. Gerçekten bu hain pusu ,Hitler vahşetini aratmıyordu. Bu nasıl bir vahşetti ? Bu vahşeti sözde insan hakları savunucuları, bir gün gelecek görecekler miydi? Bunu zaman gösterecekti .Tarih bu saldırının da notunu almıştı. Bu notu görmezden gelebilirlerdi ama tarihten kimse silemezdi.

Şehit astsubay İlhan Hamlı'nın Samsun'dan Kars'a gelen yakınları eve geleli yarım saat olmuştu ki İlhan astsubayla Tugayda birlikte çalışan meslek büyüğü ailenin de yakından tanıdığı Mustafa Başçavuş'da eve gelmişti. Şehidin babası ve ağabeyi olup biteni anlamak istiyordu .Bu yüzden Mustafa Başçavuştan bilgi almak için uğraşıyorlardı. Aldıkları bilgi çok kısıtlıydı. Ne olup bittiğini kimse tam olarak açıklayamıyor ya da açıklamıyordu. 4 Astsubayın Pamuk geçidinde yolları kesilerek PKK'lı teröristler tarafından hunharca şehit edildikleri acı bir gerçekti . PKK'nın bu vahşeti kimseyi şaşırtmıyordu. İlhan Astsubayın ağabeyi ve babası olup biteni tam anlamıyla öğrenmek istiyordu. Bunun içinde Mustafa Başçavuştan kendilerini Tugaya götürmeleri için ikna ettiler. İlhan Astsubayın görev yaptığı Tugaya gittiler kendilerini Erkan Başkanı bir albay karşıladı. Şehit cenazelerinin neden bu saate kadar getirilemediğini sordular. Cevap aynı cevaptı ,yol güvenliği nedeniyle biraz gecikme oldu gündüz gelmeyi planladılar en kısa zamanda cenazeler getirilmiş olacak denildi. Bu söz şehidin yakınlarını çok tatmin etmedi. Bu açıklamayı biraz tepki ile karşıladılar. Biz sıradan insanlar olarak Samsun'dan ve başka illerden şehitlerimiz için geldik ama cenazeler bu saate kadar getirilememiş bu nasıl bir durum anlamakta zorlanıyoruz tepkisi şehit ağabeyinden geldi. Bu tepki komutanlık katındaki görevli personeli rahatsız etti ama kimse söyleyecek bir söz arayışına girmedi.4 Astsubayın şehit edilmesi nedeniyle olay haber alınır ,alınmaz Tugay'da yoğun bir hareketlilik başlamış ve gece başlayan hareketlilik hiç hız kesmeden özellikle komutanlık katında devam ediyordu. Büyük acının yanında biraz da gerginlik vardı. O gerginlik herkesi rahatsız ediyordu .Bazı şeylere göğüs germek o kadar kolay olmuyordu. Şehit cenazelerin memleketlerine naklinin karayolu ile yapılacağı bununda 20 Nisan 1992 günü yapılacak törenden sonraya planlandığı görevli subaylar tarafından komutanlık katında söylenmesi üzerine şehit ağabeyinin tepkisi sert olmuştu .Kars'ın ilçesi Iğdır'dan dünden bu zamana kadar cenazeler güvenlik nedeniyle getirilemiyor ama buradan şehitlerin memleketlerine gönderilebiliyor hem de karayolu ile güvenlik ve cenazelerin bozulma riski düşünülmeden biz bunu kabul etmiyoruz. Eğer bunda ısrar edilecekse biz törende istemiyoruz kendi cenazemizi kendi imkanlarımızla kendimiz hemen götürmek istiyoruz, diyerek son noktayı şehit ağabeyi koydu. Şehit ağabeyi bu tepkisinde haksız değildi. Bu tepkiyi durduk yere vermemişti .Daha önce kamuoyuna yansıyan şehit cenazesi nakilleriyle ilgili yaşanan bazı olumsuzlukları gazetelerde okumuş, benzer şeyleri yaşamaktan korkmuştu. Şehitlerin nakillerinin soğutucusu olmayan ambülanslarla karayolu ile memleketlerine gönderilmesi nedeniyle cenazelerin bozulduğu ve koktuğu ile ilgili okuduğu bazı haberler hala belleğinde duruyordu. Şehit ağabeyi tepki verirken okuduğu o haberler bir anda gözünün önüne gelmişti. Şehitlerin memleketlerine uçakla gönderilmesi isteğinin bütün dayanağı bu olumsuz haberlerdi. İki geceyi morgta geçiren vücudunda onlarca kurşun yarası olan şehit cenazelerini Kars'tan ; Ankara'ya, Tokat'a ve Samsun'a soğutucusu olmayan ambulanslarla saatlerce sürecek bir zaman diliminde göndermeyi planlamak ne kadar doğru olabilirdi. O ambülansların soğutucusu olsa bile bu uzun yolculuk hem şehitlerimize hem de cenazelerini almak için gelmiş olan ayakta durmakta zorlanan acı içerisinde kıvranan anne, baba ve yakınlarına bir işkence olmaz mıydı? TSK'ne ait nakliye uçakları Ankara'da veya başka bir yerde hangarlarında beklerken bunu önermek son derece can sıkıcıydı. Erkan Başkanlığındaki görevlilerin bu direnişini anlamakta zorlanan İlhan astsubayın ağabeyi ve babası görevlilerden cenazelerin memleketlerine nakliyle ilgili planlamayı yeniden değerlendirmelerini talep ederek bu görüşmeden sonra yanlarında refakat eden İlhan Astsubayın arkadaşı Mustafa Başçavuşla birlikte Garnizondan ayrılıp dinlenmek ve cenazelerin Iğdır'dan gelişini takip etmek için Kars Subay Orduevine geldiler .

Şehitlerin cenazeleri henüz Kars'a getirilememişti. Bekleme sürecinin biraz uzayacağını öğrenen şehit astsubay İlhan Hamlı'nın ağabeyi Mustafa Başçavuştan kendisini Kars Postanesine götürmesini rica etti. Şehitlerin uçakla naklini sağlamak için her yolu deneyecekti. Bu işi sadece Kars'a bırakamazdı. O yıllarda haberleşme ağı bu kadar yaygın değildi en acil haberleşme aracı Yıldırım telgraftı .Şehit ağabeyi ,şehitlerin memleketlerine aileleriyle birlikte uçakla naklini sağlamak için her kapıyı çalacaktı. Öylede yaptı o yılların en hızlı haberleşme aracı olan Yıldırım telgrafı Kars postanesinden dönemin Cumhurbaşkanı Merhum Turgut Özal'a, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'e ,dönemin Genelkurmay Başkanına ve dönemin Kuvvet Komutanlarına gönderdi. Hiç kimse kimlik sormadı ,hiç kimse kimlik istemedi hiç kimse sen kimsin demedi.31 yıl önce böyleydi rahatlıkla Cumhurbaşkanına mektup ,telgraf gönderilebiliyordu. Postane görevlisi kimlik kartı fotokopisi istemiyordu .Şehit ağabeyi gönderdiği telgrafların metnini aynı formatta yazdı sadece gönderdiği makamlar farklıydı. Ankara'nın şehit ailesini dikkate alacağını ve gereğini gecikmeksizin yapacağına inanıyordu. Şehit ailesinin bu talebi geri çevrilecek bir talep değildi. Şehit ağabeyi Kars postanesinden çıktığı zaman yüreğindeki bütün acısına rağmen şehitlerimizin nakli için yapabileceğinin en iyisini yaptığını düşünerek rahat bir nefes almış kendisine refakat eden Mustafa Başçavuş'a teşekkür etmişti. Tekrar Subay Orduevine geldiklerinde olayı duyan Kars Garnizonunda , çevre Garnizonlarda görev yapan sivil giysili Subaylar, Astsubaylar Kars Orduevinde meslektaşı ve arkadaşları olan şehitleri karşılamak toplanmışlardı. Herkes çok gergin ve üzüntülüydü. Bu insanlık dışı hain saldırının güpe gündüz yaşanmış olması herkesi isyan noktasına getirmişti. Kimse kabına sığmıyordu. Herkes çok tepkiliydi. Şehit astsubayların cenazelerinin Kars'a getirilmek üzere olduğu haberinin gelmesiyle birlikte herkes Kars Devlet Hastanesi önünde toplanıp beklemeye başladı.30 dakikalık bir bekleme sonrasında peşpeşe sıralanmış 4 ambülansın acı acı siren çalarak Devlet hastanesinin bahçesine girişi koşuşturmaya ve izdihama sebep oldu. Hastane bahçesinde yaklaşık 200 sivil kıyafetli subay ve astsubay, silah arkadaşlarının cenazesi bekliyordu. Şehit astsubayların Türk bayrağına sarılı cenazeleri hastane bahçesinde arkadaşları tarafından ambülanslardan omuzlara alınarak morga kadar taşındı. Şehit astsubay ilhan Hamlı'nın ağabeyinin ısrarına rağmen askeri yetkililer kardeşinin yüzünü görmesine izin vermediler .İlk gecelerini Iğdır Devlet Hastanesi morgunda geçiren 4 şehit astsubay ikinci gecelerini Kars Devlet Hastanesi morgunda geçirecek ertesi günde Valilik önünde yapılacak törenden sonra memleketlerine uğurlanacaklardı. Ortakapı Mahallesinde bulunan Kars Devlet Hastanesi önünde toplanan 200 kadar subay ve astsubay silah arkadaşlarının bayrağa sarılı cenazelerini morga kadar taşıdıktan sonra Gaziahmet-Muhtarpaşa,Faikbey ?Kazımpaşa ve Halitpaşa caddelerinde yürürken "Ne mutlu Türküm diyene",Vatan sana canım feda","Kahrolsun PKK","Türk büyükleri nerede?",Türkiye PKK'ya mezar olacak","Her şey vatan için","Milliyetçi Türkiye","Ordu millet elele" diye slogan atarak Kars'ı inlettiler.Bu tepki yürüyüşü etrafa zarar veren,yakan ,yıkan ,saldıran ,devlete başkaldıran ,devleti karalayan bir yürüyüş değildi. Kendiliğinden gelişmiş haklı bir tepkinin Kars sokaklarında vatandaşla buluşmasıydı ki Kars halkı bu yürüyüşü alkışlarıyla desteklemiştir. Serhat şehrinin halkı teröristlerin değil şehitlerimizin ve askerlerimizin yanında olmuştur. Öyle ki subayların PKK'ya tepki yürüyüşünde dikkati çeken 2 kişi daha vardı. Onlar şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın acılı ağabeyi Ayhan Hamlı ,babası Ahmet Hamlı ,Samsun'dan gelen yakınlarıydı. Belki birileri 200 kadar subay ve astsubayın katıldığı bu tepki yürüyüşünü askeri vesayetmiş gibi adlandırabilir .Bu bir askeri vesayet değildi.

Askerlerinde insan olduğu ,onlarında yaşam ve seyahat haklarının olduğu unutulmamalıdır. Herkes gibi her meslek mensubu gibi askerlerde önce insandır. Bu bir gerçektir bunu kimse değiştiremez. Vahşice öldürülenler, askerler olunca onların insan olduklarını yok sayamayız. Bu yüzden o yıllarda bu yürüyüş doğru bir tepkiydi, teröristlere sivillerin uyarısıydı. Tepki yürüyüşünde üniformalı subay ya da astsubaylar yoktu tamamı sivil ve tamamı hafta sonu iznini kullanıyordu. Hiçbir insanın en doğal ve en temel hakkı olan yaşam hakkı, bu kadar kolay ve yargısızca yok edilmemeliydi. Ama PKK terör örgütü ve diğer yasadışı örgütler o yıllarda bunu kolaylıkla yapabilir hale gelmişti .

(Devamı yarın)