Gençlik yıllarımızda ahlaksızlığın yıkıcı tahribatları üzerinde çok durur, örnek olarak da Roma İmparatorluğunu gösterirdik. O koca imparatorluk orduların değil hukuk düzeninin ve ahlakının çökmesinden dolayı yıkılmıştı.
Roma'nın çöküşünü 'ahlak sükûtuna' bağlardık da bir başka cihan hakimi imparatorluk olan Osmanlının çöküşünü hep dış kaynaklı komplolarla açıklardık. Bizdeki ahlaksızlıklar hiç aklımıza gelmezdi.
Gururumuza dokunurdu herhalde ya da tarihi sadece askerlerin yazdığını sanmak gibi bir yetersiz ve yanlış algı mı egemendi, bilmiyorum. Halbuki hiç de zor değilmiş o çöküşü görmek. Bırakın diğer teskereleri, bırakın tanınmış tarihçilerin ciltler dolu araştırmalarını daha ortaokulda adını duyduğumuz Koçi Bey'in risalesini ve İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy'un Safahat'ını okumamız yeter de artarmış bile.
Sadece Roma'nın ya da Osmanlının değil hiçbir devletin ve hiçbir kurum ve kuruluşun yükselişini de çöküşünü de tek bir sebebe bağlamak elbet mümkün değildir. Gelenin yükselişi ile gidenin çöküşünün birbirini izlemesi, gelenin daha yeni, daha idealist ve daha iddialı oluşu ile gidenin yorgunluğu, yolsuzluğu, çürümüşlüğünün karşılaştırılmasından çıkartılacak dersler vardır.
Bu sadece devletlerin hayatında değil iktidarların hayatında da siyasi partilerin hayatında da böyledir. Gelenlere yolu açan faktörlerin başında gidenlerin zaman içerisinde başlangıçtaki değerlerinden kopmaları, yozlaşmaları, makam, mevki ve mal mülk hırsına kapılmaları gelmiştir hep. Kanun ve ahlak tanımayan hırsın giderek gözlerden saklanamaz ve hatta saklanması bile düşünülmez bir ahlaksızlığa dönüşmesi gelenin mücadelesinden daha fazla yıpratmıştır tüm iktidarları.
Sadece insanlar duymazlar temizlenme ihtiyacını toplumlar da duyar zaman zaman. Seçimler bir fırsattır kalanlar için de gelenler için de. Söylentilerin artık çarşıda pazarda açıkça dillendirildiği kimi yönetim birimleri hem hala varlığını sürdüren başat güç için hem de bir umut peydahlayan yeni aktörler için mutlaka incelenmesi ve dersler çıkartılması gereken bir örnektir. Bir büyük davayı bir küçük kadronun çürütmesine sessiz kalanlar yarın toplumun tepkisine maruz kalacaklardır. Olan hem topluma hem de o hareketin samimi ve dürüst mensuplarına olacaktır.
Bir reklam spotu var 'kirlenmek güzeldir' diye. Hayır, kirlenmek güzel değildir, temiz kalmaktır, güzel olan temizlenmektir. Nasıl kirlenen elbiselerimizi yıkayıp temizliyor ya da temizi ile değiştiriyorsak kadrolarımızı da yıkayıp temizleyeceğiz ya da temizi ile değiştireceğiz. Yoksa toplum değiştirir.