İster iktidar partisi gibi 'sistem değişikliği' deyiniz isterse CHP'liler ve MHP'nin muhaliflerine uyarak 'rejim değişikliği' deyiniz artık kelimenin tam anlamıyla 'yeni' bir Türkiye var. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, yok hayır, sadece partinin değil, partiden de önemlisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gücünün alabildiğine pekiştiği bir Türkiye.
Adalet ve Kalkınma Partililerin oy verdiği değişiklik tasarısını beğenmeyebilirsiniz ama yaptıklarını yadırgayamazsınız. Onlar sonuçta tüm siyasilerin yaptığı ve yapması gerektiği gibi kendi partilerinin iktidarını daha da güçlendirmek ve ömrünü uzatmak için çalışıyor. İktidara gelmek ve iktidarda kalmak, siyasilerin 'ülkeyi ancak biz kurtarırız' tezlerinin de ilk şartı ve kaçınılmaz sonucu değil mi?
Onları da, varlıklarını korumak için çırpınan CHP'lileri de anlıyorum da partilerinin kapısına daha açıkçası tabutuna çivi çakan MHP'lileri anlayamıyorum. Çok açık, çok net, sistemi yazanlar bunu yazıyor, bırakın yazanları, AKP'nin üst düzey yöneticileri ve anayasa kurmayları da bunu net söylüyor. Bu sistemde 'MHP'ye yer yok', bu sistem bir buçuk partili bir sistem. Bir olan sağ oyları kendisinde toplayan AKP, buçuk ise yüzde otuzların altına çivilenmiş CHP. MHP, AKP ile CHP arasında eriyip yok olmaya mahkûm.
Bir parti bitiyor, bu açık; açık olmayan MHP'de Türkeş'in temsil ettiği fikirlerin akıbeti ya da bir başka ifadeyle ülkücü fikir sisteminin geleceği. Seksen sonrası yavaşlayan ama özellikle de Türkeş Beyin ölümüyle birlikte müthiş bir gerileme sürecine giren bir fikir hareketinden bahsediyorum. Bir zamanlar Türkiye'yi 'çağlar üstü bir sıçramayla medeniyetler aleminin en önüne geçirmeyi' hedefleyen, Türk siyasetine 'tarım kentleri ve ekonominin altı ana sosyal dilim çerçevesinde yapılandırılarak millileştirilmesi' projelerini getiren 'Tanrı Dağı Kadar Türk- Hıra Dağı Kadar Müslüman' MHP'den geriye hangi fikri mirasın kalacağı meselesi önemlidir. Siyaset sahnesinden sadece MHP'nin mi yoksa MHP ile birlikte siyasi bir aksiyon olmak iddiasındaki Türk milliyetçiliğinin de mi silineceği bu soruya verilecek cevaba bağlıdır.
Kim ne derse desin, kim kendini kandırmaya ne kadar devam ederse etsin, bu iş bitmiştir. Meclis'ten, en az yirmi yedi, belki de daha fazla MHP'li milletvekilinin oyuyla geçen tasarı, halk oylamasında da yasalaşması için gerekli oyu alacaktır. Önemli olan o değil, önemli olan ucu açık yetkilerin bundan sonra hangi ahlaki, milli ve dini kurallarla ve nasıl bir hukuk anlayışıyla yorumlanıp uygulanacağıdır.
Siyasi organizasyonuyla gönül bağı kopmuş, en azından örselenmiş seksen öncesi ülkücülerinin bundan sonra ne yapacakları sorusu da yanıt bekleyen önemli bir sorudur. Kendilerini yenileyip yollarına bağımsız mı devam edecekler yoksa onlar da parçalanıp değişik partilerde mi yer alacaklar ya da kalan ömürlerini siyasete küskün idealistler olarak Mürsel Öztürk'ün nihavent bestesi 'Elveda Bütün Hatıralar, Elveda Gençliğim' eşliğinde eski güzel günleri yad ederek mi tamamlayacaklar?
Biliyorsanız söyler misiniz, hangisi daha zor, hangisi daha acı, kaybolan yıllara yanmak mı yoksa sönen umutlara ağlamak mı?