n
n n O resim karesi aradan bir hafta kadar bir süre geçmesine rağmen hala bütün dehşetiyle gözümün önündedir. Hiddetle gerilmiş birkaç günlük tıraşlı yüz hatları, çatık kaşlar ve ileriye doğru uzatılmış kemikli bir parmak. Yanında şaşkın bir zabit! Neden şaşkın onu da anlamış değilim. Verilen talimatın alışık olunmayışına mı yoksa sahibinin yüzünde ve sesinde yankılanan hiddete mi? Ya da maruz kalınan muameleye mi?
n n
n n Resimdeki sert ve tıraşsız yüz, tanıdık bir yüz. Ta seksen öncesinden tanırız kendilerini. Sıkının sıkısı bir devrimciydi o yıllarda. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrenci temsilciliği yapmış ve Beyazıt Kulesi’ne asılan kızıl bayrağın faturası, kendi kabul etmese de, hep ona kesilmişti. Algı gerçeğin önüne geçmişti.
n n
n n Genç yaşta siyasete atıldı, adı durmadan değişen sosyal demokrat partilerde yer aldı, galiba bir ara genel sekreterliğe kadar yükseldi hatta genel başkanlığa aday oldu ve kaybetti. Sonra yavaş yavaş kendi ana kulvarından ayrılmaya başka yollara sapmaya başladı. Ve günün birinde herkesi şoke eden bir kararla gençlik yıllarından en amansız karşıtı olduğu bir hareketten yola çıkarak iktidara gelen bir başka partiye girdi, önce milletvekili ardından da bakan oldu. Kah kendisini karşılamaya gelmeyen valiye sert mesajlar verdi, kah şehit cenazesinde çalan bandoyu susturmaya kalktı. Bir açıklaması diğeriyle çelişti, Başbakan’a danışmadan ya da Başbakan’ın konuşmasını beklemeden verdiği demeçlerini Başbakan’ın konuşmasından sonra yok saymak veya tevil etmek durumunda kaldı. Davranışlarındaki sertliğe ve çelişkiye şaşırmam; hem kendisi hem de ülkem adına üzülmem, “kültür” kavramına verdiğim mana ve önemden olsa gerek.
n n
n n Seksen öncesinin derin ayrışmasında “tekbir çekenlerin” karşısına “enternasyonalle” çıkanların seksen ve hele de iki bin sonrasının yeni küresel oluşumunda en hızlı “tekbir” çağrıcısı olması değil beni şaşırtan. Bu gelgitleri çok gördük yarım asrı aşan ömrümüzde. Soldan sağa, sağdan sola savrulanlar, dün sövdükleriyle ertesi gün kol kola yürüyenler, kahramanlıkla ihanet arasındaki ince çizgiyi kah bu tarafa kah öbür tarafa en ufak bir perva göstermeden geçip duranlar, hayatımızın bir gerçeği.
n n
n n Keşke bu acı gerçekle tanışmasaydık.
n