Biz İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuduğumuz o gençlik
yıllarımızda Berlin’deki hakimlerin hikayesini bilmezdik ama
İstanbul’daki kadının hikayesini bilir ve büyük bir üstünlük
duygusuyla “Berlin’deki hakimlerden önce İstanbul’da kadılar var”
derdik. Meydan mitinglerinde, ocaklardaki seminerlerde, kahve
sohbetlerinde çok anlatmışımdır İstanbul’daki kadının hikâyesini.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten sonra ilk sarayını
Beyazıt’ta inşa ettirir. Sarayın mimarı bir Rumdur. Bir sütunu kısa
yapmıştır. Genç hünkâr sinirlenir ve mimarın kolunu kestirir. Mimar
ölmez, acıya dayanır ama iş göremez hale gelmiştir, ekmeğini
kazanamayacağı için ağlar. Mimarın haline acıyan bir Türk “kadıya
gitmesini” tavsiye eder. Bizans’ta duyulmuş iş değildir Hünkarı kadıya
şikayet etmek, Rum mimarın aklı bir türlü almaz bu tavsiyeyi ama
çaresiz gider İstanbul kadısına ve çağlar açıp çağlar kapayan Hünkar’ı
şikayet eder.
Duruşma günü kadı makamında Hünkârla Rum mimar yan yana ve
ayaktadır. Mimar suçlar, Hünkar savunur ve kadı hükmünü verir:
Kısasa kısas, Hünkarın da kolu kesilecektir.
Karar üzerine Hünkar kaftanının önünü açar kuşağının arasındaki hançeri
gösterir ve “Kadı Efendi” der “Sağ olasın. Eğer makamımdan ve gücümden
korkarak adaleti yok saysaydın seni bu hançerle ben öldürecektim.”
Kadı oturduğu minderin altından bir yatağan çıkarır ve o da “Hünkarım”
der “Eğer sen de ben hünkarım diyerek adaletin hükmüne karşı gelseydin
ben de hazırdım, bu yatağanla şeriatın hükmünü kendi ellerimle yerine
getirecektim.”
Rum mimar gördükleri karşısında şaşkındır “Aman” der “Aman, bu
gördüğüm adalet bana yeter, ben davamdan vazgeçtim.” Şikâyet etmek
hakkına sahiptir ama vazgeçme hakkı yoktur. Kadı diyete hükmeder.
Mimara ömür boyu aylık bağlanacak ve bu Hünkâr’ın şahsi servetinden
karşılanacaktır.
Bu hikaye ne kadar gerçek ne kadar Alman İmparatoru Büyük Frederik’e
“Berlin’de hakimler var” diyerek kafa tutan Alman değirmenci
hikayesinin bize uyarlanmış halidir, tartışılır. Bana göre gerçek
değil, gerçek olmasa da ibret dolu ikinci bölümü eski medeniyetimizin
“şeriat karşısında çaresiz ve saygılı hünkâr” anlayışına son derece
uygun. Şeyhülislamın fetvalarıyla gömülmeyi vasiyet eden Kanuni Sultan
Süleyman kıssası tam da bu ikinci bölümün idrakini yansıtır?
Şimdilerde hala bu hikayeyi bilen ve hala anlatan var mı acaba? Ya da
Mehmet Akif’in “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu/ Gelir de
adl-i ilahi Ömer’den sorar onu” dizelerini eski heyecan ve eski imanla
okuyan siyaset erbabı kaldı mı?
Hukuk sen her şeyin üstündesin ve sen her şeyden ve herkesten daha
önemlisin. Sakın bizi terk etme…
BERLİN’DEKİ HAKİMLER Mİ İSTANBULDA’Kİ KADILAR MI?
Osman KARA
Trend Haberler
Yeşil Peri Absent Fiyat Listesi - Absinthe Fiyatları 2024(Güncel Liste)!
Son Dakika: Deprem Oldu Deprem Nerelerde Hissedildi!
Samsun’a 25 Yeni Okul: Eğitim Yatırımlarında Büyük Adım!
Samsun-Kırıkkale-Ankara Hızlı Tren Projesi İçin İstasyonlar Belli Oldu!
Samsun'da Ne Yenir? Samsun'un Meşhur Yöresel Lezzetleri!
Samsun'un Osmanlı'daki adı neydi? İşte Samsun'un İlk İsmi Ortaya Çıktı