Şu günlerde Samsun'da ağzını açan tüm yerel yöneticiler, tüm siyasiler ve tüm meslek odası temsilcileri ''sanayileşmek ve üretmekten' bahsediyor. Söyledikleri doğru ama artık çok geç. Biz o treni kaçırdık, biz kentler arası sanayi yarışında yıllar önce devre dışı kaldık ve hem bu kente hem bölgeye hem de ülkeye yazık oldu.
Çok iddialı bir cümle kurduğumun farkındayım, inanarak kurdum bu cümleyi. Bu kent, Allah vergisi arazi yapısı ve coğrafi konumu itibariyle hem sanayileşmek hem de bölgesinin sanayileşmesine ve dolayısıyla ülkenin sanayi üretimine katkı verecek en şanslı illerden birisiydi. Ne yazık ki 2000'li yılların başında teşvik kapsamı dışında kaldı ve sanayileşme şansını kaybetti. Bir daha yakalayabilir mi? Umutsuzluk doğru değildir ama gerçeklerin inkarı da bir fayda sağlamaz, kaçan tren bir daha bu istasyona gelmez, gelirse de durmaz.
O günü, hani şu teşvik kapsamına alınan illerin 35'den 50'ye çıkarıldığının açıklanacağı günü daha dün gibi hatırlıyorum. Gazetelerin birinci sayfalarında milletvekillerinin müjde demeçlerinden geçilmiyordu ve bizler büyük bir coşku ve sonsuz bir umutla açıklamayı bekliyorduk. Tam bir hüsrandı karşılaştığımız: Teşvik kapsamına alınan il sayısı 49'du ve Samsun o iller arasında yoktu. Biz yoktuk ama çevremiz tamamen teşviklerle donatılmıştı. Akçay'ın ya da Kanlıçay'ın ötesi ile berisi arasındaki mesafe belki 25 belki 50 metreydi ama öteye teşvik vardı beriye yoktu, tıpkı Boğaziçi'nin bir metre ötesine olup da bir metre berisine olmadığı gibi.
Teşvik dışı kalmamız bir nakısa idi ama teşvikli illerle kuşatılmamız tam bir darbeydi. Hangi sanayici, hangi işadamı iki ırmağın az ötesindeki teşvikler dururken az berisine yatırım yapardı ki? Ve kim teşviksiz bölgeyi bırakıp da teşvikli bölgeye gitmezdi ki? Nitekim pek gelen olmadı ama çok giden oldu. Gidene sitem etmeye yüzümüz yoktu, gelene de teşekkür etme zahmetine girmedik.
Kaçan fırsata yanmak ya da birilerine sitem etmek değil derdim, istisnaları bir kenara bırakarak söylüyorum ne yazık ki o ihmal ya da yanlış karşısında hep beraber sustuk. Hatta kimilerimiz 'benden teşvik istemeyin' sözüne alkış tuttu, kimilerimiz de sesini ilgili ve yetkililere duyurmak isteyenlere engel oldu. Sonuçta da bu kente yazık oldu.
Samsun Organize Sanayi Bölgesi Türkiye'nin ilk sanayi bölgelerindendir ama ne yazık ki gerek üretim ve gerekse istihdam açısından bir türlü istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Yola 1970'li yılların ikinci yarısında birlikte çıktığımız Gaziantep, Kayseri gibi illerin çok gerisinde kaldığımız yetmezmiş gibi bu yarışa bizden çok sonra katılan Kahramanmaraş gibi iller bile bize geçmiştir.
Bu kent siyasilerin akşamdan sabaha verdikleri kararlar peşinde kah sanayi, kah tarım, kah turizm, kah hizmet, kah sağlık kenti sıfatlarıyla etiketlenmenin şaşkınlığını yaşıyor. Aynı anda hepsi olabilecek miyiz? Yoksa imkanlarımızı ve üstünlüklerimizi bir masaya yatırım ortak akılla bir öncelik belirlemesi mi yapmalıyız? Demeçler günü geçiştirir ama yarınları kurtarmaz. Bu kentin yarınlarını ortak akılla ve ortak emekle kurmaya soyunmadığımız sürece aynı demeçleri durmadan dinleriz.
O demeçler aynı zamanda içinde bulunduğumuz üretimsizliğin hazin bir itirafıdır da.