n

n
n
n Önce, altına büyük bir keyifle ve hatta onurla imza atacağım şu satırlara bir göz atınız lütfen: “Onurlu, şerefli, kalbi ve vicdanı olan insanlar, Hakk’a Hak, zalime zalim, caniye cani, katile katil demekten asla çekinmezler. Bizler, nasıl onurlu ve şerefli bir tarihi miras devraldıysak, çocuklarımıza, torunlarımıza da aynı şekilde öyle onurlu, şerefli bir tarihi miras bırakmak istiyoruz.” Bu sözlerin altına siz de imza atmaz mısınız?
n
n
n
n
n
n
n
n Sözler Sayın Başbakan’a ait; “Millete Hizmet Yolunda” programında söylenmiş. Sözler doğru ama bu sözlerin söylendiği ülkede uzun zamandır “caniye cani, katile katil” denmiyor, denemiyor. Katil “barış meleği” oldu, cani “sürecin” başat aktörü. Artık bizim gibi birkaç nesli tükenmeye yüz tutmuşun dışında kimse İmralı’daki misafirin adının başına “sayın” sıfatını eklemeden ağzına almıyor, alamıyor.
n
n
n
n
n
n
n
n Evet; “biz ecdadımızdan onurlu ve şerefli bir tarihi miras devraldık” ve “çocuklarımıza, torunlarımıza da aynı şekilde onurlu, şerefli bir tarih mirası bırakmayı istemekten” öte bunu gerçekleştirmekle sorumluyuz. İstemek gerçekleştirmeye yetmiyor. Her isteğin bir bedeli vardır, o bedel ödenmeden istek yerine gelmez.
n
n
n
n
n
n
n
n Sağ kesimde ve özelikle de siyasi İslamcılar arasında Sultan II. Abdülhamit’in “Yahudi vatanı yapmak üzere Filistin’i satın almak” isteyen Thedor Herlz’e verdiği “Filistin’in bedeli ecdadımızın ödediği kan ve candır, onu ödemeden kimse Filistin’i bizden alamaz” cevabı pek meşhurdur. O cevabı bilen ve Yahudi’ye, siyonizme karşı verildiğinde pek mutlu olan bu çevrelerin aynı cevabı Apo’ya ve Büyük Kürdistan hayali peşindeki çeteye karşı verememesi hazindir.
n
n
n
n
n
n
n
n 942 yıl önce kazandığımız Malazgirt Meydan Muharebesi’nde verilen şehitler bu toprakları ebedi vatan tutmanın ne ilk ne de son şehitleri ve ne ilk ne de son bedelidir. Türklerin Anadolu’ya gelişi Malazgirt’ten çok öncedir. O günden bugüne burada kalışlarının bedeli ise Malazgirt’te dökülen kanlardan çok fazladır. Bu millet Haçlı Seferleri ni bu topraklarda karşıladı; Sultan Kılıçaslan’ın Türkmen süvarileri dört yüz bin Haçlı canisini bu topraklarda pırasa doğrar gibi doğradı ve bu topraklara gömdü. Anadolu Türkü, Kudüs’e akan Haçlı seline karşı kendi gövdesini set yaptı. Kudüs’e ulaşabilen son döküntüleri süpürüp atmak da Selahattin Eyyubi’ye nasip oldu.
n
n
n
n
n
n
n
n Fatih Sultan Mehmet Han’ın “Hünkarım, İstanbul’u bizlerin duasıyla kazandınız” diyen dervişe kılıcının kabzasını tutarak söylediği ”Kılıcın hakkını da unutma” sözü bir cihan imparatorluğuna gidişin sırlarını ve gerçeğini açıklar. Dua kılıca, kılıç duaya eşlik etmek zorundadır. İstanbul böyle zapt edilmiş, Anadolu böyle Türk vatanı kalmıştır. 26 Ağustos 1071’in kahramanlarıyla 26 Ağustos 1922’in kahramanları aynı cevherden gelmekte ve aynı kaynaktan beslenmektedir. Sultan Alpaslan’la Mustafa Kemal Atatürk’ten birini ve hele de ikisini birden unutarak Anadolu’nun vatan oluşunu ve bugüne kadar Türk kalışını anlamak mümkün değildir. Hafızası zayıflar ve de beyni yıkanmış(kiralanmış)lar unutsa da tarih unutmaz. Hiçbir hain boş bir hayale kapılmasın ve hiçbir vatansever ümitsizliğe düşmesin. Bu topraklar ve Türk tarihi; her zor zamanda kurtarıcı kahramanların doğumuna şahitlik etmiştir. Etmeye de devam edecektir. “Caniye cani, katile katil, haine hain, zalime zalim” diyemeyenler de tarihin çöplüğüne süpürüleceklerdir.
n
n

n

n