Chomsky'nin 'dehşet derece cahil ve korkunç ırkçı bir kişi' olarak nitelediği Hegel'e göre devlet, 'organik bir varlık olarak cemaatin kimliğini ifade eder; bu nedenle,bütün bileşenlerden ve parçalardan önce gelir.'
Bu yaklaşım,demokrasi ve eğitimin amacını değerlendirirken şu soruları sormayı da gerekli kılar: Eğitimin önceliği ne olmalı;bireyin ve toplumun mutluluğu mu,otoritenin talepleri mi?
Siyasetin toplum üzerine dev şirketler tarafından düşürülmüş bir gölge olduğunu savunan Dewey'i ,'duyarlı yurttaşların üzerinde düşünmesi gereken ilk konu,şu ya da bu partiyi iktidara getirmek değil,düzenin sağlanması ve hukuka uyulması konusunda ısrar etmektir'diye tamamlamaktadır Adams.
Özellikle üniversiteler söz konusu olduğunda, bu konuyu açık bir biçimde tartışmaya başlamak, şu anki olumsuz durumdan çıkmak ve geleceğin toplumu için olumlu adımlar atılmasını sağlamak açısından yararlı olacaktır.
Eğitim, günümüzde; toplum içindeki statünün belirlenmesine hizmet eden,öğretmen ve öğrenci arasındaki doğal ilişkiyi çarpıtan,toplumsal ayrıcalığın devamını ve sonuçta,üst-orta sınıfa dahil olacakların 'ön seçim'inin yapılmasını sağlayan 'rekabetçi' bir özellik kazanmıştır.
Nobel ödüllü ekonomist James Buchanan,rekabete dayalı günümüz toplumunu 'Herkes bir köleler dünyası üzerinde efendi olmanın peşinde koşuyor.' diye değerlendirir.
Bütün okullarda teşvik edilen bu rekabetçi anlayış, üniversitelerdeki öğrencileri akademisyen ya da bilim insanı olmaya yönlendirmemektedir ne yazık ki.
Uygarlığın gelişiminde toplumların da şiddetli değişimler geçirmelerinin gerekli olduğunu savunanlar, bu değişime katkı sunmayan üniversiteleri ise önemsiz ve gereksiz bulmaktadır.
Bu eşitsizlik ilişkisinin nedenlerini sadece üniversitelere yüklemek doğru olmaz elbette. Çünkü eğitim diğer toplumsal, siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerden bağımsız değildir…