n

n

n Hazır bahar gelmek üzereyken ve hazır baharın müjdecisi nevruzla birlikte barış gelmişken güzel ülkeme, biz de buna katılalım ve katkı verelim, dedik. Gerçi bizim katkımıza pek de ihtiyaç yok. Herkes kendiliğinden çalıp kendiliğinden söylüyor barış ve bahar türkülerini ve kendi kendine oynuyor adına barış denen oyunu. Bizim barışa katkımız ne olacak ki? Olsa olsa su koyuvermemek olur bizim ki! Hoş su koyuversek ne yazar ki? Tarihi değiştiren irade bizi kaale mi alır ki? Olsun ama, hacca niyetlenen topal karınca misali, sesimiz duyulmasa da, dikkate alınmasa da biz yine de itirazlarımızı bugüne kadar yaptığımız gibi bugünden sonra da yine yaparız, yapmaya devam ederiz. Ama bugün ipe un sereceğim, karşıtlığın da izne ihtiyacı var; bir projeye muhalif olmak da proje yapmak kadar yorar adamı, ara sıra dinlenmek muhaliflerin de hakkı. Onun için bugün siyaset yazmayacağım, açılımı eleştirmeyeceğim, Apo’nun -aslında Önder Öcalan’ın demem gerekirdi ama eşek arısı sokası dilim bir türlü alışamadı zor karşısında söylem değiştirmeye, onun için Apo demeyi sürdürüyorum hala- demeciyle gelecek barışa itirazlarımı dillendirmeyeceğim ve fıkra yazacağım.

n

n Fıkra bu ya; yeni yetmenin biri bir hışımla girmiş kahveden içeri. Şöyle tepeden tırnağa süzmüş içeridekileri ve basmış narayı: “Hey ulan, var mı bana yan bakan!” Ahali şaşkınlıkla bir yeni yetmeye, bir çevreye bakarken arkalardan “Var ulan, var” diye bir ses gelmiş ve bir adam yerinden doğrulmuş. Ama ne doğrulma; neredeyse bir yarım dünya. Yeni yetme şaşkın, yeni yetmede yürek Selanik. Ama çabuk toparlamış kendini; hemen iki-üç adımda varmış yarım dünyanın yanına, girmiş koltuğunun altına ve dönmüş kahve halkına patlatmış yeni narasını: “Var mı ulan ağamla bana yan bakan?” Adı yok yeni yetmenin de, çam yarmasının da. Siz istediğiniz adı koyun.

n

n Fıkra olur da Nasrettin Hoca’yı anmamak olur mu? Hoca’nın yolu bir kış mevsiminde bir yabancı köye düşmüş. İti bol bir köy. Dört bir yandan saldırmış itler Hoca’ya. Hoca bir sağa koşmuş, bir sola, bir taş alıp da atacak itlere. Tüm taşlar buz tutmuş, söküp almak ne mümkün? Çaresiz Hoca “Ulan” demiş” Ulan ne biçim köy bu böyle? Tüm taşları bağlamış, tüm itleri salmışlar...” Taşların bağlanıp itlerin serbest bırakılması meğer ta o günlerdenmiş. Ve de taşların bağlandığı köylerde adamlık zor, itlik pek kolaymış!

n

n Hepinize taşların bağlanmadığı, itlerin de gelişigüzel sokaklara, meydanlara salınmadığı “hayırlı” günler diliyorum.

n