n
n n
n n
n n Kentimizdeki belediye hizmetlerini beş yıl süreyle kimin ve nasıl yürüteceği elbette önemli. Yolsuzluk iddiaları, paralel yapı ve kumpas ithamları da son derece önemli; mutlaka üzerlerine gidilmeli. Tarafsız, aynı zamanda şeffaf ve güven veren bir yargılamayla gerçekler ortaya çıkarılmalı. Ama bu ülkede bunlardan çok daha önemli sorunlar da var. Ülkenin bir bölümünde vatanın bütünlüğünü, milletin birliğini ve devletin bekasını yakından ilgilendiren ve tehdit eden gelişmeler yaşanıyor. Her Türk vatandaşının birinci önceliği, bu tehdit algısı olmak zorundadır. Zira dağılan birlik bir daha kolay sağlanamaz. Yıkılan devlet kısa zamanda yeniden kurulamaz. Kaybedilen vatan toprakları ise ne yazık ki çoğunlukla bir daha geri alınamaz
n n
n n Selahattin Demirtaş, BDP’nin eş başkanı. Önceki gün Diyarbakır Belediyesi tarafından yapılacak olan kültür merkezinin temel atma töreninde konuşmuş. “Yerel yönetimlerce inşa edilecek şeylerin kültür merkezleri, itfaiye binaları olmadığını asıl inşa edilecek şeyin demokratik özerklik, halkın kendini yönetebilme anlayışı, mekanizması ve sistemi olduğunu” öne sürdükten sonra Belediyelerimiz artık bunun fiilen hayata geçirilmesi aşamasına gelmiştir… Bu toplum artık kendi diliyle hizmet alma aşamasına geldi. Biz bunları devletten beklemeyeceğiz. Kendi ders kitabımızı, kendimiz basacağız. Çocuklarımıza kendi imkanlarımızla eğitim vereceğiz. Devleti beklemek zorunda değiliz” demiş.
n n
n n Anlamak isteyenler için çok şeyler var bu kısa konuşmada. Devleti tanımamak var. Devlet içinde devlet olmak var. Kendisi net bu kelimelerle söylemese de bağımsız Kürdistan var. “Demokratik özerklik” adımıyla çıkılacak ve “halkın kendini yönetebilme” anlayışıyla yürünecek yolun varacağı yer bellidir. “Halka kendi diliyle eğitim vermek, o dilde kitap basmak ve bunlar için devleti beklemeyecek” olmak devleti yok saymaktan ya da artık o aşamaya gelindiğini ilandan başka bir anlam taşır mı?
n n
n n Devlet Bakanı Beşir Atalay’ın altı-yedi yıl önce içi boş bir çantayla çıktığı açılım yolculuğunun bizi getirdiği nokta ne yazık ki burasıdır. Yakalandığı günlerde Türk Devleti’nden “sadakatle hizmet için görev bekleyen” bebek katilinin bu yanlış süreç sonunda hükümeti ve devleti tehdit edebilecek kadar küstahlaşması, o yanlış politikanın eseridir. Aynı zamanda da o yanlışlığın somut bir göstergesidir. Ve 30 Mart seçimleri birlik ve dirlikten yana olanlarla ayrılıktan ve bölünmeden yana olanların sandıkta yapacakları hesaplaşmanın tarihidir.
n n
n n Milli ve dini mensubiyetlerin siyasi ve sosyal mensubiyetlerden çok daha önemli olduğunu unutmamalıyız. Devlet yoksa, vatan yoksa, millet yoksa demokrasi de yoktur, siyasi partiler, sosyal kulüpler, dini cemaatler de yoktur. Bunların hepsinin var olabilmesi, bu büyük milletin bu kutsal vatan topraklarında güçlü bir devlete sahip olmasıyla mümkündür. Güçlü devletten kastımızın dışarıda saygı, içeride güven uyandıran, vatandaşlarına şefkatle yaklaşan düşmanlarına korku salan bir devlet anlayışı olduğu da açıktır.
nn
n