Ortaokulda mı ezberlemiştim yoksa lisede mi, şimdi hatırlamıyorum, ama ezberlemiştim Ahmet Kutsi Tecer'in o şiirini. Hala bir iki mısraı bu yorgun ve yaşlı hafızamdadır; zaman zaman gelir aklıma ve bir yerlere bakmadan okuyamam bir türlü.
Güzeldir ya da bana öyle gelir. Gültekin Çeki bestelemiş, Taner Şener, Behiye Aksoy ve başkaları da okuyor. Şiir olarak da Bedirhan Gökçe okuyor.
'Geceleyin bir ses böler uykumu/ İçim ürpermeyle dolar; Nerdesin?/ Arıyorum yıllar var ki ben onu,/ Aşıkıyım beni çağıran sesin/ Gün olur sürüyüp beni derbeder,/ Bu ses rüzgarlara karışıp gider/ Gün olur peşimden yürür beraber/ Ansızın haykırır bana: Nerdesin?/ Bütün sevgileri atıp içimden,/ Varlığımı yalnız ona verdim ben;/ Elverir ki bir gün bana derinden,/ Ta derinden bir gün bana "gel" desin.'
Ahmet Kutsi Tecer, 'geceleri uykusunu bölen o sesin sahibini bulabildi mi ve o ses bir gün derinden, ta derinden ona gel dedi mi' bilmiyorum. Ama uyku bölünmesinin ne demek olduğunu iyi biliyorum. Yıllar var ki benim de uykum bölünür gece yarıları, hem de kimi geceleri birkaç kere. Kalkarım, kah bilgisayardan haberleri ve köşe yazılarını okurum kah bir kitaba dalar giderim; bir taraftan da gecenin sessizliğine uygun Türk sanat musikisinin klasik paçalarını dinlerim.
Bazen ince bir hüzün kaplar içimi, bazen tarifsiz kederler. Sevinçler, umutlar ve heyecanlar giderek azalıyor, kayboluyor. Yaşlılıktan mı yoksa her geçen gün bir dostu ve bir umudu daha kaybetmenin derin acısından mı? Galiba her ikisinden de. Bir de ahvali dert edinmekten olsa gerek. Kendi ahvalimiz değildir dert edindiğimiz, genel ahvaldir. Namık Kemal 'Bais-i şekva bize hüzn-ü umumidir Kemal/ kendi derdi gönlümün billah gelmez yadına' der ya, benimki de o hesaptır. Ne varsa sanki? Ben mi çok vesveseliyim yoksa ahval gerçekten uykumu bölecek kadar kötü mü? Muhatabın durduğu yere, baktığı açıya göre farklı cevaplanacak bir soru.
Her gün yeni bir sevgiye uyanmak ve yeni bir dost kazanmak çok güzel ama insan ne kadar yeni dost kazanırsa kazansın kaybolan eski dostların yürek yangını hiç sönmüyor. O yangın dışarıdan görünmese de yürekte bir kor ateş misali, hem kendini hem yüreği yakıp duruyor. Güftesi Hüseyin Siret Özsever'e, bestesi İrfan Doğruöz'e ait o muhteşem acemaşiran şarkı 'Sevmek mi güzel yoksa sevilmek mi, söyle ne dersin' diye soruyor. İkisi de güzel, mutlulukları yarıştırmanın bir anlamı var mı? Acıları yarıştırmanın da anlamı yok. Ha seveni kaybetmenin acısı ha sevileni kaybetmenin elemi; ne fark eder ki?
Bölük pörçük bir yazı oldu bu. Bir gece yarısı ve bölünmüş bir uyku sonrası yazılan yazı başka nasıl olur ki? Bu paramparça yazıyı yayınlamak bir sıradan özürle mazur görülürse eğer, on kere yüz kere özür dilerim sizlerden paramparça bu yazı için.