Gelenler de gidecekler elbet ama nasıl gidecekler? Sultan Süleyman'a kalmayan dünya kime kalır, kadıya mülk olmayan makam kime mülk olur ki! Beka yani kalıcılık yani sonsuzluk sadece Allah'a mahsustur bizim inancımıza göre.
Gidecekler, bu kaçınılmaz ama geride nasıl bir nam bırakacaklar ve nasıl anılacaklar? Gittikten sonra sokakta halkın içine hiç çekinmeden, hiç korkmadan ve en ufak bir rahatsızlık duymadan çıkabilecekleri mi? Makam sahibiyken gördükleri itibarı o makamı kaybettik sonra da görebilecekler mi? Ya da sokağa çıkmaktan korkacak, kimseler yüzüne bakmayacak, görenler yolunu mu değiştirecek?
Böyle onlarca alt başlık sıralayabiliriz ama gerek yok daha fazlasına. Bu kadarı da yeter gelenin kendisini bekleyen mukadderat hakkında tercihini yapmasına.
Bu kente ve bu ülkeye hizmet ve ahlak anlamında damgasını vurmuş bir kısmı hala yaşayan bir kısmı Hakkın rahmetine mazhar olmuş nice siyasetçi, nice yerel yönetici ve nice devlet adamı vardır. Ama ne yazık ki daha makamdan düşer düşmez, halkın derin bir oh çektiği çok insan da olmuştur. Marifet gelmek değildir, hayırla yad edilerek ve rahmetle, saygıyla anılarak gitmektir.
İslam dini 'emaneti ehline vermeyi' ve 'beytülmale el atmamayı' öğütler. İslam'ın 15 asır önce vazettiği bu ilahi hüküm bugünün yönetim ve iş idaresi bilimlerinin de temel prensibi haline gelmiştir. Kamusal makamlar çapsız yakınların, işsiz partilerin geçim makamı değildir. Orası hizmet makamıdır, orası gönül makamıdır. Orası 'her kuruş kamu kaynağının hesabının mutlaka sorulması gereken' bir makamdır.
Kutlamak ama testiyi kırmadan da uyarmak hem vatanseverliğin hem de dostluğun gereğidir. Söyleyiniz, uyarınız lütfen sevdiğiniz ve oy verip makama taşıdığınız insanı. Dost acı da olsa gerçeği söyleyendir .