''Böyle bir konu olur mu? Hepimiz yaşıyoruz işte!'' diyebilirsiniz. Ancak bu hafta danışanlarımda karşılaştığım en büyük sorunlardan biriydi bu konu. Herkes yaşamdan şikayetçi, herkes yaşamın onlara iyi şeyler sunmadığından şikayetçi, herkes vaktinin olmamasından şikayetçi ve en önemlisi herkes yaşam şartlarından şikayetçi... Peki nedir bu hayat şartları?
Hayat, doğum ile ölüm arasında geçen bir süre. Şart ise karşılıklı antlaşmalarda belirlenen hükümler veya temel kurallar bildirgesi. Bu durumda hayat şartları dediğimiz şey, hayatımız boyunca yani doğduğumuzdan andan öleceğimiz ana kadar karşılaşacağımız her türlü sosyal, ekonomik, fiziksel, ruhsal durumlar karşısında belirli kurallar doğrultusunda yaşayabilmektir. Hayat koşullarını daha ılımanlaştırabilmenin en güzel yolu kendi şartlarımız ile hayatın şartları arasında uçurumlar olmadan ilerlemektir. Hayat, kimseye borçlu değildir ve aynı zamanda hayat kimseden alacaklı da değildir. Eğer psikopatolojik bir hastalık söz konusu değilse insanlığın ortak amacı, çok güzel bir hayat yaşamaktır. Nefes alıp vermek fiziksel ve biyolojik olarak yaşadığımızı gösterebilir ancak ruhsal olarak yaşadığımızı gösteren ipuçları nefes alıp verebilmekten çok daha fazlasını içermektedir. Her insanın yaşamdan beklentileri farklıdır ama her insanın ortak yönü yaşamdan hep beklenti içerisinde olmasıdır. Ancak insan harekete geçmeden yaşam hiçbir beklentiyi karşılamaz! Her insanın ''Gerçekten yaşamak nedir?'' sorusuna cevabı farklıdır. Çünkü bu sorunun cevabı tamamen insanların hedeflerinden, zevk aldığı etkinliklerden, önem verdiği konulardan oluşur. Bu sorunun ortak paydası şudur; Gerçekten yaşamak anı diye bir şey vardır. Bu an her andır. Gerçekten yaşamak anında dünya bizimle döner. Her anımızın çok değerli olduğu bilincinde olduğumuz sürece gerçek yaşam başlamış demektir. Yemekten içmekten zevk almak, sevdiklerimizle aynı sofrayı paylaşmak, işimizi hakkını vererek yapmak, gerektiğince uyumak, aşık olmak, şarkı söylemek, dans etmek, kitap okumak müzik dinlemek, spor yapmak, kahkaha atmayı unutmamak, yeri gelince ağlamaktan utanmamak... Tüm bunların ve daha fazlasının hepsi bizim ruhsal olarak gerçekten yaşadığımızı gösteren ipuçlarıdır. Gerçekten yaşamak çok paramız olunca her şeyin tam olacağı ya da müdür olamayınca eksik kalacağımız gibi bir şey değildir. Gerçekten yaşıyor olabilme eylemi şu andan bugünden ibarettir.