Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 'yastık altındaki dolarları, altınları, paraları çıkartmaya' davet etti ya halkı, birileri hemen bu son derece önemli davetten ucuz kişisel reklam çıkartmanın derdine düştü. Kimi dolar bozdurana bedava çay ısmarlama ucuzluğunda kimi de birer dolarlık desteleri yakma ve sosyal medyada paylaşma kurnazlığında.
Konu önemlidir, şunun veya bunun reklam afrasını da tafrasını da kaldırmaz ve konu ciddiyetle ele alınmadığı sürece çıkacak yangın öyle kolay kolay söndürülemez. Dolar yakma ucuzluğuna ya da aptallığına en net, en kestirme yanıtı Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Samsun Milletvekili Çiğdem Karaaslan verdi. Sayın Karaaslan Samsun İl Başkanlığı'nın 77. İl Danışma Kurulu Toplantısında yaptığı konuşmada 'Dolarla kurulan bu oyunu, dolarları bozdurarak bozarız' dedi. Birilerinin yaptığı gibi aklı ateşe verircesine dolarları kamera karşısında yakarak değil bankalarda, döviz bürolarında yani yasal zeminde bozdurarak…
Bunlar fırsattan istifade etmeye niyetli, öyle değilse bile öyle algılanmaya son derece müsait bireysel davranışlar ama bir de kurumlar adına o kurumların ciddiyetinden haberdar olup olmadıkları tartışılır kamu görevlilerinin işgüzarlıkları var her şeyin üstüne tüy diken. Adı lazım değil, bir belediye başkanı sosyal medya hesabından paylaşıyor ABD'ye karşı aldığı caydırıcı(!) ve cezalandırıcı(!) olacağını sandığı kararını: 'Bugün ülkemizin ABD ile yaşadığı siyasi krizden sonra medya reklam planlamalarımızdan Facebook , Google , Instagram , Twitter ve Youtube'a ayırdığımız bütçeyi tamamı ile kaldırmış bulunmaktayız.' Allah razı olsun. Olsun da biraz da ciddiyet ihsan eylesin. Amin…
Mesele hem sadece ekonomiyle açıklanamayacak hem de sonuçları ekonomiyle sınırlı kalmayacak kadar ciddidir. Bölgesel dengeler sarsılıyor, belki de -biz pek farkında olmasak da- dünya yeniden şekilleniyor. Türkiye bu yenidünya nizamını şekillendiren güçlerin açık ve gizli çatışma alanlarının tam da ortasında. Dün Irak'ta, bugün de Suriye sergilenen 'böl, parçala, bütünle ve İsrail'e dost eyle' politikasının gelecek hedefindeki iki büyük ülkeden birisi İran, diğeri de Türkiye'dir. 'Bu bölgede her şey Made İn İsrail değilse Made For İsrail' yani İsrail tarafından yapılmasa bile İsrail için yapılmıştır demiyor muydu Eşref Günaydın 'Yahudi Kürtler/ Babil'in Kayıp Çocukları' kitabında.
Cumhurbaşkanı epeydir 'Türkiye seçeneksiz değildir' diyordu, önceki gün TBMM Başkanı Binali Yıldırım 'Avrasya' lafını aldı ağzına ve benim aklıma Ergenekon geldi, Balyoz geldi, Suga ve diğer tüm alçak kumpaslar geldi. Bir zamanların kuvvet ve ordu komutanları ve hatta genelkurmay başkanı başta olmak üzere bin bir emekle yetiştirilmiş pırıl pırıl subayları çok daha önceleri o 'Avrasya' kelimesini ağızlarına aldıkları, milli siyaset politikasını o coğrafi gerçeklere göre şekillendirmeyi düşündükleri için o kumpaslara kurban edilmemişler miydi? Acaba hem onlar cezalandırıldı hem de ABD'ye ya da Nato'ya daha yakın duracakları varsayılanlara alan mı açıldı?
Mesele üç beş dolar tedarik edip yakma ucuzluğunun çok ötesindedir ve son derece ciddidir. Bir milli mutabakatla ve muhtemelen maliyeti biraz yüksek ama onuru da ondan yüksek bir milli dayanışma ve fedakarlıkla ve tabii hepsinden de önce akılla, sağduyu ve basiretle çözülebilecek kadar önemlidir. Ama asla aşılmaz değildir.