Tanınmış anayasa hukuku hocası Prof. Dr. Kemal Gözler bir kitabında aklımda kaldığı kadarıyla 'korkmak ayıp değil, ayıp olan insanları korkutmak' diyordu. Kelimesi kelimesine böyle olmayabilir ama anlam olarak buydu ve bence de son derece doğruydu.
Korkutmak! Ekmekle, istikballe, hayatla, ölümle ve ölüm sonrasıyla korkutmak ve de bu korkuyu sömürerek maddi ve manevi çıkarlar sağlamak! Ayıp hem de çok ayıp ama bir başka ayıp daha var ki o bana göre hepsinde de vahim, hepsinde de ayıp. Hem korkmak, sinmek, susmak hem de sinmemek, susmamak gereken, kısacası cesaret isteyen makamda ısrarla, inatla ve hatta türlü entrikalarla oturmaya devam etmek.
Yanlışı savunmak değildir kast ettiğim, doğruyu savunamamaktır. İnsan doğru olduğuna samimiyetle inanarak yanlışı da savunabilir. Çünkü doğru ya da yanlış kimi zaman ve hatta çoğu zaman göreceli bir kavramdır, bana göre yanlış olan ona göre doğru ya da bana göre doğru olan ona göre yanlış olabilir. Kınadıklarım inandığı yanlışını adam gibi savunanlar değil, inandığı doğrusunu savunamayanlardır.
Türk şiirinin büyük üstadı Mehmet Akif Ersoy 'Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem' diye başlayan o muhteşem şiirinin sonraki mısralarında 'Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım' derken maddi güçten değil inanmışlıktan bahsediyordu. İnanmak ve 'kamçı yemek, çifte yemek, çiğnenmek' pahasına da olsa gereğini yapmaktır Merhum Akif'in 'Asım'ın nesline' önerdiği ve ondan beklediği.
Buralara gitmeye gerek yok, Akif bu şiiri yazdığında istibdat vardır; demokrasilerde, hukuk devletlerinde hiç kimse 'hakkı savunduğu, kanayan bir yarayı sarmaya soyunduğu' için ne kamçı yer ne de çifte; ne çiğnenir ne de kimseyi çiğnemek zorunda kalır. Yapacağı tek şey, hiç kimseyi kırmadan, dökmeden, hele de asla hakaret etmeden sadece inandığı kendi doğrusunu söylemektir. Ya da o koltuğu izzet-i ikbal ile ve de hakkını verecek birisinin gelmesi ümidi ve temennisiyle terk etmektir.
Cesaret derken elbet cahilin cesareti değildir kast ettiğimiz, alimin cesaretidir, bilenin, sonucu tahmin edenin ve hatta sonucun vahametini gören ama buna rağmen korkusunun üzerine gidebilenin cesareti. Tenkidi değerli kılan ve hakaretten, husumetten, isnat ve iftiradan ayıran da bilgidir ve de üslubudur, bir başka ifadeyle ilimdir ve irfandır. Bu noktada, muhalefet kadrolarında yanlışları görecek, görebilecek bilgiye, iktidar kadrolarında ise kendi yanlışını bile itiraf edebilecek açık yürekliliğe ve samimiyete daha çok ihtiyaç vardır. Cesaret bilginin ve samimiyetin dışa vurum aracından başka bir şey değildir.
Korkmadan ve korkutmadan yaşamak! Birisi herkesin hakkı diğeri ise herkesin görevi! Demokrasi haklarla görevlerin bir arada bulunduğu ve birbirini tamamladığı bir rejimdir.