Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, uzun süredir eğitimde yapılması düşünülen hazırlık çalışmalarının sonuçlarını açıkladı. Bu yönetim döneminde 17 yılda 15 kez değişen eğitim sisteminde yeniden tadilata gidiliyor. Lise eğitim sistemi değişiyormuş.
Değişen sistem, önümüzdeki yıl değil daha sonraki yıl uygulanacak ve beş yıl sonra da buna bağlı olarak üniversiteye giriş sistemi değişecek. Yani önümüzdeki beş yıl boyunca gençlerimiz, bu bozuk sistemle okumaya devam edecekler; bu sınav sistemiyle üniversiteye girecekler. Bu sistemle eğitim alıp hayata atılacaklar!..
Yeni sistemi kimi yağdanlıklar devrim olarak sunuyorlar. Oysa ortada yeni bir şey yok. Daha önce uygulanmış, başarısız olunduğu için terk edilmiş kredili sistemin bir benzeri… Neymiş? Ders sayısı azaltılacak. Peki bir öğrenciye daha az ders vererek, dersin içerik ve niteliği değişmediği sürece bu uygulamadan nasıl olumlu bir sonuç alınabilir? Aynı program, aynı yönetim, aynı okullar ve aynı mantıkla nasıl farklı bir durum bekleniyor. Kaldı ki ilkokul ve ortaokullarda sistem aynı kalacaksa, liselerde gençlere sadece az sayıda ders vererek hedeflenen amaç olsa olsa başarısızlığın üstünün örtülmesi anlamına gelecektir. Örneğin; matematikten üniversite sınavlarında öğrencilerin 3/4'ü sıfır çekiyor. Onlara lisede matematik seçtirmezseniz bu sorun ortadan kalkar! İyi de, diğer dersleri yeterince kapsamlı öğretebilecek misiniz peki? Onları sadece aldıkları diğer derslerle nasıl bir geleceğe hazırlayacaksınız?
Eğitimci, aynı zamanda Eğitimsen Bafra Baştemsilcisi olan dostum Salim Hepsert, yeni sistem değişikliğini şöyle değerlendiriyor: 'Günlerdir anlatılan yeni eğitim sisteminin benim açımdan özeti şudur: 180 iş günü. Modüler kredili sistem. Öğretmenlik yerine koçluk sistemi. Rekabet. Kariyer. Piyasa. Performans. Din ve Edebiyat zorunlu; matematik, felsefe, tarih seçmeli. Öğretmene ve veliye daha fazla stres. Dolaylı olarak emekliliğe yönlendirme. Sertifika ve kurslar…'
Ortada devrim falan yok, tadilat var; kırıp dökmeye değer mi ,yaşayarak göreceğiz!..