Kürsüde, Harvard ya da Yale'de mastır yapmayı hayal ederken bir buçuk asgari ücretle baba fabrikasında işe başlayan bir genç adam konuşuyor ve hayalini elinden alan babasına şükranlarını sunuyor. Nasıl sunmasın ki, 15 yıl önce bir buçuk asgari ücretle iş dünyasına adımını atan o genç insan, yıllardır Türkiye'nin ilk 500 firmasından birisinin yönetim kurulu başkanı. Sadece bir firmanın değil aynı zamanda da bir konfederasyonun, Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu'nun Yönetim Kurulu Başkanı.
Dün Ulusoy Un'un kuruluşunun 50 yıl dönümü kutlamalarındaydım. Konuşan o genç insan firmanın kurucusu Fahrettin Ulusoy'un küçük oğlu Eren Günhan Ulusoy'du. Babasıyla iftihar ediyordu ve 'Babamın başarı öyküsü, bu ülkede namusuyla çalışan bir insanın sıfırdan başlayıp zirveye çıkabileceğinin de öyküsüdür ve bu yönüyle ders alınması gereken bir öyküdür' diyordu.
Evet, 50 yıl önce bir zahireci dükkanında iş hayatına atılan Fahrettin Ulusoy'un ve onu hep destekleyen ailesinin başarısı sadece onların değil aynı zamanda bu kentin de gururudur. Başarı sadece bir şahsın yahut şahısların değil onları yetiştiren toplumların, onların boy attığı coğrafyalarındır da. O açıdan bu toprakta boy atan her fidan bu kentindir ve mutluluk kaynağıdır.
Babasıyla gurur duyan üç evlat, evin direği bir anne ve evlatlarının başarısını gözyaşlarıyla izleyen bir baba vardı dün salonda. Nasıl ağlamasın ki elli yıl önce Buğday Pazarı'nda bir zahireci dükkanında başlayan kurumsallaşma elli yıl içinde dünyanın sekiz ayrı ülkesinde yatırıma ve seksen dört ülkesinde ihracata dönüşmüş. Ulusoy Un aynı zamanda Samsun'un borsaya açılan ilk ve hala tek firması.
Bu kentin başarı öykülerine ihtiyacı var. Büyüyen, gelişen, ulusal ve sosyal sorumluluklarını bilen ve asla ihmal etmeyen kurumlar kentlerin ve ülkelerin zenginlikleridir. Ulusoy Un'un 50 yılını daha büyük başarılara namzet öteki 50 yıllar temennisiyle kutluyorum.