n
n n Yok, hayır, vatan coğrafyasının parçalanmasından bahsetmiyorum. O çok önemli ama ondan da önemlisi ve vahimi milletin yüreklerde, beyinlerde, sevgi ve nefrette paramparça oluşu; siyasetten spora kavganın ruh dünyamızı teslim alışıdır.
n n Büyük kavgaların acılarını hala yüreklerinde hisseden ve kendilerinin ya da yakınlarının bedenlerindeki tahribatını gören bir toplumun, bütün yaşanmışlıkları unutarak yahut bir kenara koyarak; yeniden ve hemen her konuda karşı cephelere ayrılması ve çatışması ne acıdır.
n n 20 yaşındaki bir delikanlının sırf üstündeki formasından dolayı öldürülmesinin temelinde, yirmi yaş deneyimsizliğinden daha çok toplum önderlerinden kaynaklanan ve tepeden tabana doğru yayılan siyasal ve ideolojik şiddet dili vardır. Siyasi mücadelenin tepesindeki zeka eseri hicvin ve eleştirinin yerini alan kaba saldırganlık ve açık hakaret, tabana kavga ve hatta silahlı çatışma olarak yansıyorsa; buna şaşmamak ve tabandaki genç ya da yeterince eğitilememiş insanları suçlamamak gerekir.
n n
n n Ortak değerlerimiz ayrışıyor ve kayboluyor. Artık birlikte ağladığımız, birlikte güldüğümüz türkülerimiz birer birer kayboluyor. Bir halayı birlikte çekemiyor, bir horonu birlikte tepemiyor, bir çiftetelliyi birlikte ve aynı ritimde oynayamıyoruz. Neredeyse İstiklal Marşı’nı bile birlikte aynı sözlerle ve aynı melodilerle okuyamayacağız.
n n
n n “Ortak değerlerimiz gücümüzdür” demek yerine “farklılıklarımız zenginliğimizdir” gibi bir köksüz sloganın peşine takılmış gidiyoruz. Farklılıklar adına sorumluluklarımızdan sıyrılıyoruz. Eskiden haktan bahsedilen her yerde, her hakkın karşısına bir de sorumluluk konurdu. Çağdaş ve sağlıklı her toplumda hala bu böyledir. Ama ne yazık ki bizde sorumluluklar artık hiç hatırlanmıyor. Sorumluluk ya da yükümlülük veya daha bir anlaşılır ifadeyle; topluma karşı borcun başında “sadakat” borcu gelir. Ne yazık ki her geçen gün bu kelime hayatımızda daha az yer tutuyor.
n n
n n Ülkenin en tepesindeki insanlardan başlayarak en sade vatandaşa kadar üslubumuzu gözden geçirmek ve sevgiyi olmasa bile zorunlu saygıyı hayatımızın temel düsturu yapmak zorundayız. Saygıya sevginin sonsuz ufkundan kanat çırpamıyorsak; hiç olmazsa sevgiye zorunlu saygının sarp yamaçlarından, dar geçitlerinden ulaşmayı deneyelim. Saygının sevgiyi getirdiğini ve toplumun yeniden kaynaştığını ancak o zaman görebiliriz.
n