Dün 'Samsun'un üç yiğit evladını' anlatacaktım, köşem ancak ikisini anlatmama izin verdi. Milli Mücadele'nin Samsun Müftü Vekili Yusuf Bahri (Uğurlu) ile Havza-Direm Köyü İmamı Sıtkı Hoca. Bu kentin, bu vatanın, bu milletin binlerce kahramanlarından sadece ikisi. Milli Mücadele'ye inanmış ve yürek koymuş iki din adamı. Onları özetleyebildiğim kadarıyla özetleyerek anlatmaya çalıştım dün; bugün de bir başka Samsunluyu, Havza Müdafaa-i Hukuk'unun yiğit evlatlarından ve kurucularından Zübeyirzade Mehmet Fuat(Kaynar) Beyi anlatmaya çalışacağım elimden geldiğince.
Oğuz'un Kınık boyundandır. 1889'da Havza'da dünyaya geldi; ilk ve ortaöğretimini Havza iptidai ve rüştiye mekteplerinde tamamladı, Samsun İdadisinden mezun oldu. Toplumsal olaylara son derece ilgiliydi. Dönemin iki etkili siyasi partisinden işbirlikçi ve İngilizci Sulh ve Selamet'i değil millici ve milli ekonomi taraftarı İttihat ve Terakki'yi tercih etti; İttihat ve Terakki'nin bölgede yapılanmasına katkı verdi.
Basınla da ilgiliydi; İstanbul'da yayınlanan Sabah, Akşam ve Tan gibi gazetelerin Samsun temsilciliğini yaptı. Çanakkale Savaşı'na yedek subay olarak katıldı, kahramanlıklar gösterdi ve memleketine gazi olarak döndü.
Milli Mücadele'nin örgütlenmesi için olağanüstü bir gayretle çalıştı. Havza Reddi İlhak ve Müdafaa-i Hukuklarının kuruluşlarında en önde yer aldı. Mustafa Kemal Paşa'yı Havza'ya gelişlerinde karşılayanlar arasında da vardı ve yine en öndeydi. O, Havza'da kaldığı süre zarfında hep Atatürk'ün yanında, hep Milli Mücadele'nin emrinde oldu.
Onu Havza'daki ilk mitingde kürsüde görürüz. Hani şu, Sıtkı Hoca'nın 'Yangın saçaklığı sardı. Yanıyoruz! Tek çaremiz, silaha sarılmaktır. Derhal silahlarınızı temizleyiniz! Silahı olmayan baltasını, baltası olmayan sağlam bir odunu eline alsın, derhal saldıracağız. Önce içimizdeki ekmek bilmez hainleri, sonra da yurdumuzu işgal eden düşmanları temizleyeceğiz' dediği büyük mitingden bir hafta önceki miting.
Hazırlıksız çıkmıştır kürsüye ama kalbindeki iman, beynindeki idealle konuşmada hiç zorluk çekmez. İzmir'in kabul edilemez akıbetine yarın Samsun'un da, Havza'nın ve mukaddes vatanın herhangi bir köşesinin de uğraması ihtimalinden bahseder ve 'Her Müslüman her ne karşılığında olursa olsun silahlanmaya mecburdur' der. Konuşmasının sonunda meydanda toplanan Havzalıları 'dinleri, namusları ve nikahları üzerine' vatan ve millet için yemin ettirir. Olay yeminle kalmaz, silahlar temin edilir, çeteler kurulur ve Pontus sevdalılarına anladıkları dilden cevaplar verilir.
Zübeyirzade Mehmet Fuat Efendi o konuşmayı yaptığında, Reji İdaresi'nde çalışmaktaydı. Bu konuşma hemen İngiliz işgal kuvvetleri temsilcilerine ihbar edilir ve Reji İdaresi, Mehmet Fuat Efendi'nin işine son verir. Mehmet Fuat Efendi artık işsizdir ama o bunu hiç dert etmez, onun asli işi artık vatanın kurtarılması, milletin bağımsızlığıdır.
O dert etmez ama bunu dert edinen birisi vardır bu ülkede. Mustafa Kemal Paşa, bir taraftan milletinin savaşını verirken diğer taraftan dava arkadaşlarının kavgasını da veren bir liderdir, başkomutandır. Haberi Sivas'ta alır ve hemen III. Kolordu Komutanı Albay Refet(Bele) Beye talimatını verir. Mehmet Fuat Efendi kısa bir süre sonra işine geri dönecektir hem de daha yüksek bir maaşla.
Zaferden sonra Mustafa Kemal Atatürk, onu Ankara'ya çağırır, gurur duyar bu davetten ama Havza ve çevresinden ayrılmak istemez, Havza'da kalır, 'Yurdumuz Havza' kitabını 1925'te yayınlar. Küçük hacimli ama önemli bir kitaptır. Hele de Mustafa Kemal Paşa'nın Havza günlerini öğrenmek ve kimi tarih kalpazanlarının sahte tarih anlatılarını çürütmek açısından daha da önemlidir.
Zübeyirzade Mehmet Fuat Efendi'nin adını yaşatmak Havzalılara düşen bir asli görev. Niye yapmazlar anlamak mümkün değil.
O ve diğer aziz kahramanlar, nurlar içinde yatsınlar.