n

n
n Aylardır bu kentte “gazeteci geçinen” birilerinin kamu kaynaklarını talan etmesi konuşuluyor. Belgeler ve parmaklar en başta hep onu gösteriyor ama o ya en kritik anda kenti terk ediyor ya da hiçbir şeyi “görmemiş, duymamış, bilmiyor” ayaklarında üç maymunu oynuyor.
n
n
n
n Halbuki böyle zamanlarda yapılması gereken iş; adam gibi ortaya çıkmak ve yaptığını savunmaktır. Nitekim bunu yapan da oldu ve kimse de bir şey demedi. Ama o hep sindi, hep kaçtı, hep saklandı. Hep yolculuğa çıktı. Kaçmanın adı yolculuk oldu.
n
n
n
n Yolculuk alışkanlığı eskidir. Kah marka kesmiştir bu yolculuklarda kah fuar düzenlemiş, kah ajanda bastırmış ve hepsinde de para kesmiştir. Para kamunun olmasa herkes helal olsun diyecek ama ne yazık ki dağarcığı dolduran kaynak hep kamudan. Belli ki ajanda ve para basmanın ustası aynı zamanda hırslı -ya da safında safı mı desek- bazı kamu görevlilerini de faka bastırmanın ustası!
n
n
n
n Faka basan konuşma şansına pek sahip değil ama faka bastıran hem konuşma hem yazma imkanına hemen herkesten fazla sahip. Zaten yeri geldiğinde, birilerine satacak mal bulduğunda ya da efendilerini savunması icap ettiğinde, alıp eline kalemi döktürdükçe döktürüyor. Herkesi savunuyor ama bir tek kendi icraatını savunmuyor. Belki de savunamıyor. Ya da yaptığı işin ne olduğunu herkesten iyi kendisi bildiği için sütre gerisine çekilmeyi yeğliyor. Her ne kadar atalarımız “sükut ikrardan gelir” demişlerse de “yiğitliğin onda dokuzunun kaçmak olduğu” da onların sözüdür.
n
n
n
n Arsız, hırsız ve yıldız kelimeleri bir şiirde kafiye olarak kullanılabilir. Çok da hoş olabilir. Ama bu üç kelime hiçbir zaman ve hiçbir şekilde aynı anda bir adamda tecessüm etmez, edemez. Eğer bir arsız ve hırsız kendisine yıldız kelimesini yakıştırmaya ve böyle bir etiketi sıradan bir kağıda ucuz bir mürekkeple yazıp göğsüne asmaya kalkarsa; ona bir de yüzsüz kelimesini eklemek gerekir.
n
n
n
n İnsanların hırsız dediği birisinin kendisini yıldız diye pazarlamaya kalkması ne acı!
n