Benim büyüdüğüm evde de sevilmezdi İsmet İnönü. Babam koyu Demokrat Partiliydi. Ben onun bitmez tükenmez İnönü eleştirilerini dinleyerek büyüdüm ve ben de sevmedim hatta bir uzun süre şiddetle de eleştirdim. Hala da eleştiririm, özellikle de Cumhurbaşkanlığı döneminde uyguladığı 'idare-i maslahatçı' politikalarını. Attila İlhan da çok eleştirir o dönemi; 'Türk milletinin muhayyilesini öldürmekle' suçlar İnönü'yü. Haklıdır da en azından ben baştan sona hak veririm bu tespite.

Eleştiririm ama asla nefret etmem; eleştiririm ama asla inkar etmem, yok saymam, sayamam. Tarihi yazanlar tarihi yapanları sevmeyebilir hatta eleştirebilirler ama inkar edemezler. Eğer bu ülkede Milli Mücadele'yi yazacaksanız, öğrenecek ve öğretecekseniz, eğer bu ülkede İkinci Dünya Harbi'ni çocuklarınıza anlatacaksanız İsmet İnönü'yü de öğrenecek, yazacak ve anlatacaksınız.

Babam rahmetli, İsmet İnönü'ye en çok da İkinci Dünya Savaşı'na girmediği ve savaşın sonunda Almanların bize altın bir tepsi içinde sunduğu 12 Adaları almadığı için kızardı. Ben de babamdan aldığımı satar, ben de İsmet Paşa'yı aynı gerekçelerle eleştirirdim. Çok sonraları anladım İsmet Paşa'nın bizi İkinci Dünya Savaşı'na sokmamak için nasıl bir diplomasi uyguladığını ve de ne kadar doğru bir iş yaptığını. Elbet; bunun başarısı sadece İsmet Paşa'ya ait değil, başta Genel Sekreter Numan Menemencioğlu olmak üzere Cumhuriyetin o inanmış ve birikimli hariciye kadrosunun da çok büyük payı var.

İsmet Paşa'yı eleştirmek ve yok saymak bir başka hedefe ulaşmanın ilk adımı ise bu daha da yanlıştır. Oraya ulaşılamaz, ulaşılmaması da gerekli. Atılan bu adımın bir sonrası Mustafa Kemal'i inkar ve unutturmak ise o hiç olmayacak bir iştir. Onun inkarı Milli Mücadele'nin inkarıdır. Onun inkarı herkesin yok oldu sandığı anda kendi küllerinden doğan bir milletin, Büyük Türk milletinin inkarıdır. Buna da kimsenin gücü yetmez.

Bu arada bir konuya daha değinmek gerekiyor. Birileri 'Allah'ın nurunu tamamlayacağını ve hilafetin geleceğini' yazıp çiziyor. Allah'ın nuru tamamlanmıştır. Hilafet denilen bir beşeri yönetim tarzı ile Allah'ın nurunun tamamlanacağı saçmalığı, sadece akla değil aynı zamanda dine de aykırı olmalıdır.

Bir de eğer o hadis sahihse, yani Hazreti Ebubekir'in hilafeti Medinelilerden alırken öne sürdüğü 'Hilafet Kureyşlilere aittir' hadisi sahihse, bu ülkede kimsenin hilafet hayali kurmaması gerekir. Zaten Araplar da sırf buna dayanarak Türklerin hilafetini hiçbir zaman içlerine sindirememişlerdir. Eğer hadis sahih değilse hilafetin bir yalan üzerine kurgulandığı gibi bir sonuç ortaya çıkar ki o da bizi daha çok üzer. Üzüleceğimiz konuları açmamak aklın gereğidir.

Bir asır önce Ziya Gökalp 'Türk Milletindenim-İslam Ümmetindenim-Garp Medeniyetindenim' diyerek ne güzel özetlemiş milli ve dini gerçeğimizi ve takip edilecek yolu. Bu milletten olmak, bu dine inanmak ve çağın idrakiyle yola çıkmak kime yetmez ki?