Hafta sonu bu kentte düzenlenen bir paneli izledim. “Sporda Şiddet” konulu panel, Türkiye Spor Gazetecileri Derneği ve Samsun Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenmişti. Panelistlerin yanı sıra Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Çağatay Kılıç, Samsun Valisi Sayın İbrahim Şahin ve Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Sayın Mehmet Atalay da birer konuşma yaptı.
Her konuşmacı da haklı olarak spordaki şiddetten yakındı, bunun bir an önce önlenmesi gerektiği üzerinde durdu. Çok doğru şeyler de söylediler ama her üç konuşmacı da spordaki şiddetin kökeninde; siyasetteki şiddetin olup olmadığı ve payı üzerinde hiç durmadı. Sayın konuşmacıların üçü de en büyük suçlu olarak isim vermeden televizyon programlarına atıf yaparak spor basınını gösterdi. Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Akif Çağatay Kılıç suçlular listesine “üzerine düşeni yapmalı” diyerek dolaylı yoldan üzerine düşeni yapmadığını belirttiği yargıyı da ekledi. Ancak yargının yasaları mı uygulamadığı ya da yasaların mı yetersiz olduğu konusuna bir açıklama getirmedi.
Sporda şiddet konuşulurken, basının özellikle de spor basınının içindeki reyting sevdalısı bir zümrenin günahını yok saymak hem yanlış olur hem de inandırıcı olmaz. Ancak şiddetin en büyük ve hele de tek suçlusu olarak basını görürken, siyasetin kavgacı dilini ve bunun ülke genelindeki olumsuz yansımalarını görmemekten gelmek de olmaz.
Meclislerinde hakaretin bininin bir paraya gittiği, galiz küfürlerin edildiği ve uçan tekmelerin atıldığı bir ülkenin statlarında yaşanan şiddeti çok görmeye kimin ne hakkı var? Hele de siyasetçilerin partilerin grup toplantılarının yapıldığı salı günlerinin dehşetini unutarak cumartesi pazar günlerinin dehşetine reddiye yazmalarını kim inandırıcı bulabilir?
Gazetecilerin soru sormasına bile tahammül edemeyen Fatih Terim’in Türkiye spor direktörü, sahada topa ayak sallamaktan çok hakemlere ve rakip takım futbolcularına parmak sallamakla meşgul Emre’nin milli takım kaptanı olduğu bir ülkede, siz sevgi ve hoşgörü fidanını nasıl büyütebilirsiniz?
Evet; yaşanan şiddet ve çirkinliklerde Türk basını olarak bizim de günahımız var ama sporu oy deposu olarak gören ve rakipleri aşağılamayı en önemli hatta tek metot kabul eden siyasetin de en az bizim kadar vebali vardır. Belki de daha çoktur.
Ülkede genel bir barış sağlanmadan statlarda barış beklemek mümkün mü?