Değerli okurlar;
Geçen haftaki yazımın sonunda değindiğim ve bu hafta detaylandıracağımı söylediğim sürdürülebilirlik konusundan devam ediyorum. Yenilenebilir enerji kaynaklarının biri doğrudan, biri de dolaylı olmak üzere iki çeşit kullanım tarzı söz konusudur. Doğrudan kullanım, güneş enerjisinin su ve bölge ısıtmada, rüzgar enerjisinin kara ve su araçlarını hareket ettirmede, jeotermal enerjinin sera ısıtma ve tarımsal ürün kurutmada yahut biyokütle enerjisinin etanol gibi alternatif yakıtlar üretmede kullanılması gibi işlemleri ifade ederken, tüm yenilenebilir kaynaklar için esas önemli olan dolaylı kullanım ise elektrik üretim sürecindeki kullanımı belirtmektedir. Yenilenebilir enerjilerle hiç sera gazı salınımı yapmadan elektrik üretebilir ve teorik olarak bugün fosil yakıtlarla yaptığımız her işi elektrikle de yapabiliriz. Arabalarımız petrol yerine elektrik şarjlı aküler ile de hareket edebilir, fabrika ve santrallerimiz kömür yerine elektrik ile de çalışabilir, binalarımız doğalgaz yerine elektrik ile de ısıtılabilir. Günümüzde otomotiv sektörü başta olmak üzere pek çok endüstride başı çeken inovasyonların, ürünleri elektrikli hale getiren inovasyonlar oluşu tesadüf değildir. Keza kablosuz elektrik gibi yakın geleceğe dair kimi teknolojik vizyonların altında yatan itici etken de aynıdır. Yenilenebilir enerji çağı, sadece etrafımızı güneş panelleri ve rüzgar türbinlerinin sardığı bir çağ değil, aynı zamanda hemen her alanda birincil kaynak olarak elektriğin kullandığı bir çağ olacaktır.
Yenilenebilir enerjilere ilişkin belki de en çok üzerinde durulan sorun, sürdürülebilirlik sorunudur. Bütün enerji ihtiyacını güneş ve rüzgar enerjilerinden üretilen elektriğe endeksleyip sonra da rüzgar esmediğinde yahut güneş ışınları yeterince parlamadığında ne yapacağını kara kara düşünmeyi kimse istemez. Dolayısıyla yenilenebilir enerjilerin yaygın şekilde kullanılabilmesi için, her şeyden önce rüzgar esmese ve güneş yeterince parlamasa bile sorun yaşatmayacak bir sistemin yaratılması şarttır. Bunun için ilk akla gelen çözümler, birtakım suni mekanizmalar ile depolama teknolojileri tasarlamaktır ki, zaten şimdiden suni rüzgar üretme projelerine ve güneş enerjisi depolama teknolojilerine dev yatırımlar yapılmaktadır. Çölün ortasında rüzgar estirmek için çok yüksek kuleler inşa edip basınç farkından rüzgar elde etmeyi hedefleyen projeler hayata geçirilmeye başlamıştır. Ayrıca solar sistemler sayesinde güneş enerjisini depolayıp gece ve gündüz elektrik ihtiyacını bu yolla karşılamanın mümkün olduğu gösterilmekte, elektrokimyasal depolama, pil depolama, sıvı bataryalar, volanlar, kondansatörler ve benzeri birçok teknik çözüm üzerinde çalışılmaktadır. Hatta dünya genelinde sadece bu konularla ilgili çalışan bir yığın şirket kurulmuş ve büyük bir sektör oluşmuş durumdadır.
Yenilenebilir enerjiler çağına geçişte bir diğer olmazsa olmaz ihtiyaç, rüzgarsızlık veya güneşsizlik sorunu yaşamayan, bol bol rüzgara ve güneş ışınlarına sahip olan bölgelerden diğer bölgelere enerji transferinin mümkün olduğunca düşük maliyetlerle ve kolay biçimde gerçekleştirilebilmesidir. Yenilenebilir enerji kaynaklarının hiçbiri fosil kaynaklar gibi sınırlı stoklara sahip olmamakla beraber, hepsi de tıpkı fosil kaynaklar gibi homojen olmayan bir şekilde dağılım gösterirler. Güneş, dünyanın bir bölgesine cömertçe ışınlarını yayarken, bir diğer bölgesine nadiren yüzünü gösterir. Rüzgar bazı bölgelerde fazlaca eser, bazı bölgelerde hemen hiç esmez. Benzer şekilde jeotermal enerjiden yeterince yararlanmak için İzlanda gibi volkanik hareketlilik yönünden zengin bir ülke; biyokütleden enerji üretmek içinse Brezilya gibi orman bakımından bereketli bir ülke daha şanslı konumdadır. İşte bu sorunu aşmak için depolama teknolojilerinin yanı sıra bir tür enerji interneti altyapısı üzerinde çalışılmaktadır. Nesnelerin interneti konseptinin en önemli ayaklarından birini teşkil eden akıllı enerji şebekesi, tüm enerji tedarik ağlarını sensörlerle donatarak kendi enerjisini üreten devletler, kentler, şirketler ve milyonlarca insanın fazladan üretimlerini ve farklı yenilenebilir kaynaklardan elde edilen enerjiyi karşılıklı paylaşabilmeleri için bir bilgi-enerji ağına nakletmelerine imkan verilmesi düşüncesini ifade etmektedir. Bu tasarı tam olarak hayata geçirildiğinde herkesin, her binanın ve her işletmenin küçük miktarda enerji ürettiği ve üretilen küçük miktarda enerjinin akıllı şebekeler aracılığıyla paylaşıldığı bir sistemle ülke içi optimizasyon sağlanırken, aynı sistemin küresel ölçekli bir versiyonu ile de uluslararası optimizasyon sağlanabilecektir.
Nihayetinde akıllı kent altyapıları ve yapay zeka algoritmaları ile bütünleşecek olan enerji üretim ve tüketim sistemlerimiz, bugün hayal bile edilemeyecek ölçüde mantıklı ve tasarruflu bir enerji kullanım tarzını da mümkün kılacaktır. Sadece yakınına bir insan veya araç yaklaştığında yanan ve uzaklaştığında tekrar sönen sokak lambaları, kolektif olarak kullanılan elektrikli araçlar, tek şarjla haftalarca çalışabilen elektronik cihazlar ve günümüzde üzerinde durulan daha birçok teknolojik fikir sayesinde sürdürülebilirlik meselesinde önemli yollar katedilecektir. Enerji kaynaklarının türlü sorunları ve sınırları olabilir. Ama fikirlerin sınırı yoktur ve bu gezegendeki esas kaynağımız da zaten odur. Bir sonraki hafta biraz Türkiye'nin fosil yakıtlar, nükleer enerji ve yenilenebilir kaynaklarla ilgili politikalarından ve gelecek potansiyellerinden konuşalım istiyorum. Mutlu yıllar…