Sizin arkanızda hiç dağ oldu mu? Arkanızdaki o dağ kimdi? Benim arkamdaki dağ babamdı ; Tam bir yıl önce babamı tam da bugün 16 Haziran'da kaybettim. Arkanızdaki dağ hiç yıkıldı mı? İşte o gece büyük bir deprem oldu ; O geceki büyük deprem ,arkamızdaki o koca dağı yıktı. Babam Ahmet Hamlı 16 Haziran 2019 'da babalar gününde bana son kez gülümseyerek aramızdan ayrıldı. Yaşamının son 15 yılını hemodiyaliz makinasına haftada üç gün bağlanarak geçiren canım babam artık ne diyalize giriyor ,ne de diyaliz aracı sabahın ilk saatlerinde babamı almak için gelmiyor. Bugün babamın 1 yılı doluverdi. Sanki bin yıldır babamı görmüyorum. Biz babamızı çok özledik. Bencillik yapmak istiyorum ,doğrusu ben babamı çok özledim.
Ben babamın bu hayatta çok sıkıntılar ve yokluklar çektiğine tanıklık yaptım. Babamın kolay bir yaşamı olmadı .Bütün yaşamını 60 metre karelik tek katlı ,duvarları rutubetli, dışı sarı boyalı bir evin içinde geçirdi. Babamın yaşam ve iş alanı evinden başka bir yer olmadı. Yaşamında bir kere bile tatile gitmedi. Sadece gündüz değil ,çoğu zaman gece yarılarına kadar çalıştı. Küçük bir dikiş makinesi ,büyük bir makası ,çok küçük dikiş iğneleri ve büyük bir ütüsü vardı. Terziydi babam .Babamın asıl mesleği terzilikti .Bir süre 60'lı yılların başında bayan terzisi olarak İlkadım ilçesinde İstiklal (Çiftlik) caddesi ile Talimhane caddesinin kesiştiği bir apartman dairesinde çalışmış .Burada gece yarılarına kadar çalıştığı halde zamanında haftalıklarını alamayınca oradan ayrılmak zorunda kalmış. Sonrasında kendi mahallesinde (Yenidoğan) evimizin bir odasında terzilik yapmaya başlamış. Babam yaşamı boyunca iğne ile kuyu kazan ,emeği ile ekmek kazanan ama emeğinin karşılığını hiç alamayan ,bu yüzden yokluklar çeken kimsenin malında mülkünde gözü olmayan gerçek bir emekçiydi. Ne yazık ki babam meslek yaşamında zincirini kıramamış mahalle terzisi olarak başladığı mesleğini yine mahalle terzisi olarak noktalamıştır.
70'li yılların ortalarından itibaren 80'li yıllarda terziliğin yanında gazete bayiliği de yapmıştır. Yaşadığı yıllarda mahallenin aynı zamanda gazetecisi olarak da bilinir. Kimine göre terzi Ahmet, kimine göre gazeteci Ahmet'tir. Çocukluğuma ve gençliğime gitmek ,babamın terzilik yaptığı yıllardan terziliğinden bahsetmek istiyorum. Babamın terziliği tornistan elbise dikimi ağırlıklıydı. Bu yüzden terziliğini evimizin bir odasında yapıyordu. Yine evimizin dar holünün duvarında diktiği elbiseleri tahta askıyla astığı uzun bir elbise askılığı vardı. Babam o askılığı ayda bir dolduruyordu. Babamın daha çok tornistan elbise diktiğini söyleyip geçtim. Oysaki günümüzde tornistan elbise dikimini gençlerin bildiğini varsaymak doğru olmaz. Günümüzde kimsenin tornistan elbise diktirdiğini sanmıyorum. Tornistan eski elbisenin yani kullanılmış yırtığı olmayan bir takım elbisenin jiletle kesmeden sökülüp ütülenerek yeniden tersinden dikilerek giyime hazır hale getirilmesidir. Babamın yaptığı terzilik böyle bir terzilikti. Babamın evinin kapısında bekleyen müşterisi yoktu. Babam Samsun'daki tarihi bedestanda bulunan bir işyerine toptan tornistan elbise dikiyordu. Bedestan da dükkanı olan soyadını hatırlamadığım ,babamdan yıllar öce rahmetli olan Aslan adında bir işverenin satın alarak toplayıp gönderdiği daha çok yurtdışı kaynaklı eski takım elbiseleri ve pantolonları önce jiletle söküp , ütüledikten sonra tersinden ölçüp, biçip yeniden diken adeta sıfır hale getiren ucuz iş gücüydü babam. Ortaokula giderken babama ütü işinde yardım ettiğim oluyordu.
Bazen bende babama gece yarılarına kadar yardım ediyordum. Babama eski elbiseleri tornistan yaptıran Aslan amca babama dikiş için bir süre koymuyordu. Önü açık bir sürede babam büyük bir emekle elbiseleri tornistan yapıp yani ters yüzünden yeniden ceket veya pantolon diktikten sonra aynı mahallede komşumuz olan yaşlı bir hamalın sepetini yeni diktiği elbiselerle doldurup bedestandaki Arslan amcanın işyerine gönderiyordu. Bu süre genellikle bir ayı buluyordu. Babamın bir ayda diktiği elbiselerin karşılığında aldığı ücret toplamı ise bugünkü asgari ücretin yarısına bile denk gelmiyordu .Babam bu işine ilave mahalledeki komşularımızın ufak tefek dikiş işlerini de yapıyordu. Babamın yaşamı zorluklarla ,maddi imkansızlıklarla geçti. Emeği ile çalıştı alınteri ile kazandı. Haram yemedi ,haram yedirmedi , hep kendi yağı ile kavruldu. 18 Nisan 1992 yılında iki erkek evladından birisi olan o tarihte Kars'da görev yapan Astsubay oğlunu bu vatana bu millete ,şanlı bayrağımıza şehit verdi. O tarihten sonra dünyası yıkıldı ,gücünü kuvvetini kaybetti, birden dünyası karardı. O bir şehit babasıydı.
Ama o Samsun protokolünün çok bildiği, çok tanıdığı bir şehit babası olmadı .Hep kendi halinde ,hep kendi kabuğunda, kendi şehit acısıyla yaşadı. Kimseye ne acısını ne de çektiği sıkıntılarını anlatmadı . Astsubay olan oğlunu şehit verdikten sonra kalan yaşamında adeta yaşama küstü. Zaten yaşamının son 15 yılını da kronik böbrek yetmezliği hastalığı nedeniyle haftada üç gün Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri hemodiyaliz makinesine bağlanarak geçirdi. En büyük korkusu bir gün diyaliz makinesinde tek başına hayata gözlerini yummaktı. Aslında onunla birlikte bizde bu korkuyla yaşadık. Ama canım babamız 15 Hazirandan 16 Hazirana geçtiğimiz gece tamda babalar gününe girdiğimiz o ilk saatlerde kendi evinde kendi yatağında son nefesini verdi. Sonrasında ambülansla evimizin hemen yakınındaki Gazi Devlet Hastanesinin Acil servisinde kırmızı alanda geriye döndürülmeye çalışılmış olsa da babam kendi evinde çoktan hakka yürümüştü. Duran kalbini çalıştırmaya uğraşsalar da bütün uğraşlar boşunaydı. Bu dünyada ne içecek bir bardak suyu ,nede yiyecek bir kaşık yemeği kalmamıştı.
Babam arkasından hırsızdı , namusuzdu evlatlarına haram yediren zulmeden bir adamdı hiç dedirtmedi. Hiç kimsede çıkıp babanın bize şu kadar borcu vardı ,bize de size de zulmederdi demedi. Kısacası babam kötü bir adam değildi. Hiç bir baba kötü bir adam değildir. Kim babasını hangi yaşta kaybederse kaybetsin ,her ölüm sevdiği insanları kaybedenler için erkendir. Ölümün yüzü herkes için soğuktur. Arkanızdaki dağ yıkılmışsa ,yıkılan dağın yeniden arkanızda koca bir dağ olması mümkün değildir. Ama yıkılan o dağı manevi olarak arkanızda hissetmeye devam ederseniz, yaşama tutunmanız biraz daha kolaylaşır. Bizim ve benim bundan sonraki babasız yaşamımda yapmaya çalıştığım bu. Başka çaremiz yok. Elbette ilk babasız kalan ben değilim. Ama babasız kaldıktan sonra babasız kalmanın ne kadar zor bir durum olduğunu bende babasını kaybeden herkes gibi şimdi kendi penceremden daha iyi görebiliyorum ya da gördüğümü düşünüyorum. Birde babamı babalar gününde kaybetmiş olmanın acımızı ne kadar çok artırdığını babalar gününün bana ne kadar çok ağır geldiğini görüyorum. Babamız hayatta iken onun kıymetini biliyorsak ne mutlu bize. Hiç unutmuyorum Samsunda bir Garnizon komutanımız vardı. Burada adını vermek istemiyorum adını hiç unutmuş değilim. Babasının marangoz ustası olduğunu babasının yaşının seksenin üzerinde ve babasının lojmanda yanında olduğunu ona her akşam masaj yaptığını ,onunla sohbet ettiğini bu durumdan onunda kendisinin de mutlu olduğunu anlatmıştı. Garnizon Komutanımızın bu anlattıklarını hiç unutmuyorum. Mevkiimiz makamımız ne olursa olsun ,babalarımıza sahip çıkan evlatlar olmayı Allah herkese nasip etsin. Biz babamız Ahmet Hamlı'yı babalar gününde kaybettik yine aynı gün yani babalar gününde babası olanlar babasının ellerini öperken babamızın soğuk tenini öperek sade bir törenle Samsun Büyük camide cenaze namazını kılarak Samsun protokolünün katılımı olmaksızın sadece sevenlerinin katılımıyla o tarihte 27 yıldır Samsun Asri Mezarlık şehitliğinde yatan Astsubay şehit oğlu İlhan Hamlı ile babasını buluşturduk. Umarız Allah'ta şehit oğlu ile şehit babasını cennetinde buluşturmuştur. Canım babam yokluğun her zaman çok acı, yokluğunun birinci yılında canımın ne kadar çok acıdığını anlatamıyorum. Acımız ve hüznümüz hep taze. Şimdi yine babalar günü geliyor ben kendimi garip ,çaresiz ve buruk hissediyorum. Bazı anlar çok dayanılmaz geliyor. Bak babalar günü geldi yoksun babam. Ama sen her zaman kalbimdesin .Ruhun şad mekanın cennet olsun şehit kardeşimle buluştuğunu düşünüyor ,biraz olsun rahatlıyorum. Birde hastalığın nedeniyle çektiğin acılarının bittiğini düşünüyor, artık diyalize girmekten kurtulduğun için senin adına mutlu olsam da bazen bencillik yapıp keşke yaşasaydı da diyalize girseydi demekten kendimi alamıyorum. Ama biliyorum buraya kadarmış. Ruhun şad mekanın cennet ,Allah'ın rahmeti bereketi üzerine olsun.
Canım babamız ,seni çok özlüyoruz?.