Bir an her şeyi bir tarafa bırakıp kendimizle hesaplaşmak için her şeyden kaçmak! Attila İlhan Yalnızlığımdan da kurtulup yalnız kalmak istiyorum der -eğer yanlış hatırlamıyorsam- Sisler Bulvarında. Öyle bir kaçış, öyle bir soyutlanış dış dünyadan, maddeden. Sadece ve çepeçevre mana ve mana içinde bir iç hesaplaşış!
Ne kadar koptuk bizi biz yapan, bizi insan yapan ve besleyen, doyuran ve olgunlaştıran maneviyattan ve estetikten. Madde ve kabalık kuşattı bir zamandan beri çevremizi. Mananın inceliği ve estetiğin zarafetini unutalı çok oldu.
Biz, mananın en anlamlısından estetiğin en güzelini yaratan bir medeniyetten geliyoruz. Beslendiğimiz damar sağlam. Nefeslerimiz Ahmet Yesevi Hazretlerinden, Yunuslardan, Mevlanalardan. Sazımız sözümüz Karacaoğlandan, Emrahtan. Ahengimiz Itri, Sadullah Ağa, Hacı Arif Bey, Kaptanzade Rıfat.
Mekanlarımız; Amasya, Erzurum, Sivas, Bursa, Edirne, Buhara, Semerkant, Halep, Şam Kahire -bugün siyasi sınırlarımız dışında kalsalar da hepsi kültür, tarih ve hayal sınırlarımızın vazgeçilmezleri- çil çil gök kubbeler, kalem kalem minarelerle dolu. Hanlar, hamamlar, kervansaraylar, namazgahlar, imaretler, bimarhaneler, sel sebiller, kuş evleri, muvakkithaneler…
Bir muhteşem imparatorluğun ama ondan da önemlisi bir büyük, bir uhrevi, bir manevi medeniyetin beşiği; Selçukluyla birlikte bin yıllık bir tekne, unu Türk, mayası İslam ve ekmeği bu millet.
Yalnızlığımızdan da kurtulup yalnız kalmak ve bize dünden kalan mirası bir daha gözden geçirmek ve o mirasa ne kadar layık olduğumuzu sorgulamak… Tekdüze hayata mahkum bizler için çok mu zor?