Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu Hacı Bektaş dergahında yaptığı konuşmayla yetinmemiş ertesi gün de İstanbul’da aynı konuyu ele almış ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye cevap verirken, yine tarihi gerçeklerle örtüşmeyen şu sözleri söylemiş: “Dersim de Seyit Rıza idama götürülürken, kim olursa olsun haykırır ve der ki biz günahsızız. Acıyın, merhamet edin, ayıptır der ve bir tek şey ister Bahçeli. Oğlu da idam edilecektir, Hüseyin. Oğlunun yaşı 17 den 21 e yükseltilir. Der ki oğlumu benden sonra asın, onun ölümünü görmeyeyim. Ama oğlunu gözleri önünde asarlar. Bu zulüm değil mi?”
Hayır; Sayın Başbakan hayır; ortada zulüm falan yok; oğlunun yaşının büyültüldüğü de babasından önce asıldığı da doğru değil. 1937 Dersim isyanı sonunda 11 kişi idama mahkum olur; bunlardan 4’ünün cezası yaşları büyük olduğu için müebbet hapse çevrilir, Seyit Rıza ve diğer 6 kişinin cezası ise infaz edilir. İnfazların en yakın şahidi tanınmış siyasetçilerden rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil’dir. Çağlayangil o yıllarda Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü’nde üst görevdedir. Kararların “bir an önce” infazı ve birkaç gün sonra da Elazığ’a gelecek olan Atatürk’ün güvenliği için Elazığ’a gönderilir. İdam sahnesini hatıralarında oldukça etkileyici bir üslupla şöyle anlatır:
“Seyit Rıza’yı aldık. Otomobilde benimle Polis Müdürü İbrahim’in arasına oturdu. Jeep jandarma karakolunun yanındaki meydanda durdu. Seyit Rıza sehpaları görünce durumu anladı. “Asacaksınız” dedi ve bana döndü. “Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?” Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. Bana güldü.
Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk. “Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz” dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asılırken ip iki kere koptu. Ben Fındık Hafız asılırken Seyit Rıza görmesin diye pencerenin önünde durdum.
Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti. “Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir, dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi.
Oğlu yaşında bir subayı öldürecek kadar katı yürekli olan bir insanın bu mukadder akıbetine acımak zor. Ama ihtiyarın bu cesaretini takdir etmekten kendimi alamadım. Asabım çok bozuldu. Emniyet Müdürü’ne “Ben üşüdüm otele gidiyorum” dedim.
Seyit Rıza asılırken ileriden oğlunun sesi geliyordu: “Kulun kölen olam. Sığırtmacın olam. Gençliğime acıyın, öldürmeyin beni.”
İşte en yakın tanığının ağzından idam sahnesi. Ne bir kelime ekledim ne bir kelime çıkardım. Ne yaş büyütme var ne de gözünün önünde oğlunun asılması söz konusu.
Belli ki birileri Sayın Başbakan’a yanlış bilgiler aktarmış.