Geçen hafta bir öğle vakti; Gazi Caddesinde trafik, Osmaniye Caddesinden Lise Caddesine kadar tıkanmış. Ortalık birbirine girmiş. Korna gürültüsünden geçilmiyor. Bir gerideki bir öndekinin ve daha ötesi kaldırımlardaki yayaların kulağını patlatırcasına kornaya basıyor. Sanki o kornaya basmasa öndekiler gitmeyecek, sanki o kornaya bastıkça öndekiler bir santim ileri gidiyor. Korna, sinirleri biraz daha bozmaktan ve karmaşayı biraz daha artırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Ne bir deprem ne bir sel felaketi ne de bir ağır trafik kazası var. Afet değil yolu tıkayan, bir büyük sorumsuzluk. Para kazanmayı, araç sahibi olmayı başarmış ama sosyal adam olmayı ve toplum kurallarına uymayı öğrenememiş birisi aracını Gazi Caddesi ile Osmaniye Caddesi nin kesiştiği noktaya park etmiş ve gitmiş. Sadece arabasını kilitlememiş, trafiği de kilitlemiş. Halbuki, iki yüz metre gerisinde, beş yüz metre ilerisinde ve yüz metre yukarısında otopark alanları var. Biraz yürüme zahmetine ve cebinden üç beş kuruş park parası çıkması külfetine katlansa sorun yok.
Beyefendinin otomobilinin tıkadığı köşede belediye otobüsü ne dönebiliyor ne ileri ne de geri gidebiliyor. Her saniye trafik tıkandıkça tıkanıyor. Bir polis ve bir zabıta memuru çaresiz; bir belediyeye telefon açıyorlar, bir trafik şubeye, plaka numarasından sahibinin cep telefonuna ulaşmak ve aracının başına teşrifini(!) rica edecekler!
Acil bir işim yok; inadına bekliyorum; bakalım ne olacak ve sorumsuz sorumlu vatandaş tıkanıklığı görünce ne yapacak? Yüzü kızaracak mı kızarmayacak mı, insanlardan özür dileyecek mi dilemeyecek mi? Bir müddet sonra geldi, elinde evraklar var, işini görmüş. Ve sanki cadde babasından miras kalmış, son derece rahat ve pişkin. Otomobillerinde ve otobüslerde dakikalarca bekleyen ve bu arada da geçmişine ve geleceğine bolca rahmet okuyan yüzlerce insan umurunda bile değil. Eğer trafik polisi ehliyet ve ruhsatını almasa ve biraz ilerideki yan sokağa çekmesini söylemese hiçbir şey olmamış gibi çekip gidecek. Dakikalarca bekleyen ve gıyabında yedi ceddine rahmet okuyan yüzlerce insandan en ufak bir tepki en ufak bir kınama yok.
Ne adını merak ettim ne de işini. Tek örnek değil ki, merak edeyim. Toplumu ve kuralları umursamamak giderek yaygınlaşan bir toplumsal hastalık, kanser gibi bünyeyi kemirerek yayılıyor. Kuralları sokaktan evimize, siyasetten ticarete hayatımızın ekseni yapmadığımız/yapamadığımız sürece ve kural ihlallerine, hakkımızın gasp edilmesine en ufak bir yasal tepki gösteremediğimiz/gösteremediğimiz sürece her yüz metreye bir trafik polisi diksek ne yazar?
Anayasamızın demokrasinin vazgeçilmez kurumları diye tarif ettiği siyasi partilerimizi seçmenlerin ve üyelerin değil de Ankaradaki kerametleri kendilerinden menkul pek kıymetli büyüklerin iradesi ile çakma delegelerin ipotekli oylarına kurban eden ve partisinin geleceğini tıkayan siyaset anlayışıyla Gazi ya da Osmaniye Caddesi nin trafiğini tıkayan anlayış arasında ne fark var ki?
Demokrasisi öyle olan bir toplumun trafiğinin böyle ya da trafiği böyle olan bir toplumun demokrasinin öyle olması normal değil mi? Trafiğini tıkayanlara en ufak bir eleştiri yöneltmeden bekleyen toplulukların sadece partisinin değil ülkesinin geleceğini tıkayan parti oligarklarına itiraz edebilmesini beklemek hayalcilik olmaz mı?
Ve bu trafikten sağlıklı bir demokrasiye geçiş ya da bu demokrasiden farklı bir trafik beklemek! Suskunluk huyumuz olduğu sürece tıkanıklık da kaderimiz olacaktır.