Değil 104 yıl 104 asır da geçse unutulmaz o destan. Muhteşemdir, Türk tarihinin gurur kaynağıdır. Unutmamak ve gelecek kuşaklara da unutturmamak her Türk'ün asli görevidir.
Çanakkale'yi anarken ve anlatırken o askerin milli ve manevi değerlerinin ihtişamından ve zafere katkısından elbet bahsedeceğiz, bahsetmeliyiz de. Ama tarihi gerçekleri çarpıtmadan ama deniz savaşlarının kumandanı Cevat Paşa'yı da kara savaşlarının kader anının kahramanı Yarbay Mustafa Kemal'i ve diğer kadroları unutmadan, hizmetlerini yok saymadan. Ve de evveli ve sonrasıyla.
Evvelinde onlarca, yüzlerce, binlerce zafer vardır her biri dünyanın farklı coğrafyasında kazanılan ve her biri bir başka anlamla yüklü. Çok gerilere gitmeyeceğim Plevne'yi zikretmek yeter geçmişi anmak için. Atsız Hoca Çanakkale'ye 'askerlerin savaşı' der, Plevne'yi de 'başkomutanlık savaşı' olarak tanımlar.
Nasıl Plevne Çanakkale'nin öncesiyse, cepheye ihtiyat kuvvetleri kumandanı bir yarbay olarak gelen ama grup kumandanı bir albay olarak ayrılan ve dört yıl boyunca cepheden cepheye koşan Mustafa Kemal Atatürk'ün başkomutanlığında verilen Milli Mücadele de onun devamıdır. Sakarya ve Büyük Taarruzu bilmeden, anmadan, anlatmadan Çanakkale noksan kalır. Sakarya yine Atsız Hoca'nın tanımıyla 'subaylar savaşıdır.'
Hepsi de bizimdir ve hepsi de gururumuzdur. Sadece kazandıklarımızda muhteşem değildir bu asker, kaybettiklerimiz de de bir o kadar muhteşemdir. Çanakkale'de tertemiz alnından vurularak şehit olanla Sarıkamış'ta o mertebeye donarak ulaşan aynı imanın ve aynı inancın temsilcisidir. Ne birisi siperini terk etmiş ne de öbürü hedefinden sapmıştır. Tıpkı Kut'ül Amare'de, tıpkı Kanal'da ya da Medine'nin müdafaasında olduğu gibi.
Ne mutlu bize ki tarihin bu en büyük ve en kadim milletine mensubuz ve ne mutlu bize ki cihan sarsılsa asla sarsılmaz bir imanımız ve askerimiz var. O asker kumandanını bulduğu an destanların en muhteşemini yazmıştır ve bundan sonra da yazacaktır.
Çanakkale'nin, Milli Mücadelenin ve Türk tarihinin aziz şehitleri nurlar içinde yatsın.