SONSUZA KADAR ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI
ŞEHİT ASTSUBAY İSTİHKAM TEKNİSYEN KIDEMLİ ÜSTÇAVUŞ İLHAN HAMLI
BİR KARDEŞ
UNUTMADIK UNUTMAYIN UNUTTURMAYIN
31. YILINDA PAMUK GEÇİDİ ŞEHİTLERİMİZİ ANIYORUZ
18 Nisan 1992 -18 NİSAN 2023
9.BÖLÜM

Kars Havaalanından askeri uçak büyük bir gürültü ile ses duvarını aşarak şehitlerin memleketlerine uçtuğu sırada şehitlerin memleketlerinde acılı ,telaşlı ,endişeli bir bekleyiş sevenleri ve yakınları tarafından sabırla sürdürülüyordu. O yıllarda maalesef ki şehit evlerine hiçbir görevli bayrak asmıyor kapısında sağlık görevlisi de ambülansla beklemiyor ,belediyeler taziye çadırı kurmuyordu. Resmi ya da gayri resmi anlamda şehitlerin babaevlerinde çok belirgin bir hareketlilik yaşanmıyordu. Bütün resmi hareketlilik camii avlusunda yapılan cenaze töreni sırasında protokolla birlikte yaşanıyor, sonrası ailelere kalıyordu. Aileler evlerinde kendi acılarıyla başbaşa bırakılıyordu. O yüzden o yıllar biraz eksik ,biraz katıydı. Şimdi artık o görüntüler yok. Herkes sorumluluğunun bilincinde, yapılan tüm işler önceden planlı herkes aileye, yakınlarına çok daha sıcak ve her şey olması gerektiği gibi yol alıyor. Yıllar sonra bu durumla yüzleşmek insanın hem canını çok acıtıyor ,hem de canını çok sıkıyor. Hafızanız zaman geçse de bazı şeyleri silemiyor, yaşanmamış sayamıyor. Unutmak istiyorsunuz, unuttum diyorsunuz ama hiç unutamıyorsunuz. Bir başınıza kaldığınızda şehit acısını daha çok hissediyorsunuz. Kim ne derse desin, hiç değişmeyen bir gerçek var; ateş sadece düştüğü yeri yakıyor. Yanınızda kim ne kadar olursa olsun ,bu gerçek hiç değişmiyor. Ama birilerinin yanınızda olması ,yanınızda birilerinin olduğunu bilmeniz dayanma gücünüzü ,direnme ve dik durma isteğinizi artırıyor. İnsanın zor anlarında bu az şey değil. Çünkü insanlar başka türlü ayakta duramıyor.

Bir annenin ,bir babanın evladının Türk bayrağına sarılı tabutu ile aynı ortamda askeri bir uçakta nasıl yolculuk yaptığını hiç düşündünüz mü? Bir eşin şehit kocasının, 6 yaşındaki küçük bir kızın babasının Türk bayrağına sarılı tabutuyla aynı askeri uçakta uçtuğunu hiç düşündünüz mü? Bir ağabeyin şehit kardeşinin Türk bayrağına sarılı tabutu ile aynı uçakta aynı yerde uçtuğunu yolculuk boyunca gözlerini kardeşinin tabutundan ayırmadığını hiç gördünüz mü? Bunları yaşamak bunları yaşayanların neler hissettiğini düşünmek öyle kolay şeyler değil. Ama birileri bu vatan için bedel öderken benzer şeyleri belki de benzer şeylerin daha ağırlarını yaşamaya devam ediyorlar .Maalesef kader ağlarını örerken sıranın kimde olduğu, kime kaç kez sıranın geleceği ya da o sıranın kime hiç gelmeyeceği belli değil ,hayat bu...1992 Yılında Samsun(eski) Havaalanı "Samsun Havaalanı "adıyla Samsun'un İlkadım ilçesinde şimdiki Ulugazi TOKİ toplu konutlarının ,İlkadım Belediyesi Ana Hizmet binasının ,Samsun Araştırma Hastanesinin bulunduğu yerde,Esentepe Kışlasına bitişik mesafede bulunuyordu. O yıllarda Havaalanın şehir merkezinde kaldığı etrafında tehlike yaratan kazaya sebebiyet verebilecek yapılaşmanın arttığı ,bu nedenle büyük uçakların inişinde sıkıntılar yaşandığı düşünülerek şimdiki Samsun Çarşamba Havaalanının yapım çalışmaları devam ediyordu. O yıllarda Samsun Havaalanı Samsun merkezdeki son yıllarını yaşıyordu . Askeri kargo uçağı benzeri büyük uçakların kötü hava şartlarında inişlerinde ciddi sıkıntılar yaşanabildiği ,bazen inişlerin gerçekleştirilemediği söyleniyordu. Bu yüzden Kars'tan Samsun istikametine rotasını kıran Askeri kargo uçağı hava muhalefeti olması halinde yedek iniş rotasını Merzifon Askeri Havaalanı olarak belirlemişti. Bunun bilgisi kalkışta askeri pilotlar tarafından şehit yakınlarına verilmişti. Uçuş sırasında da pilotlar tarafından havanın normal olduğu alınan hava tahminlerine göre aktarılmış inişin Samsun'a gerçekleştirileceği uyarısı yapılmıştı. Bu bilgi en çok Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın yakınlarını rahatlatmıştı. Merzifon Askeri Havaalanına Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait uçağın inmesi demek cenazenin , uçaktaki eşinin, kızının annesinin ,babasının , ağabeyinin tekrar karayoluyla Samsun'a nakli demekti ki bu fazladan ve çok yorucu bir yolculuk olacaktı .Şehit yakınlarında üç günün yorgunluğu vardı. Ama hiç kimsede yorgunluğu düşünecek hal kalmamıştı. Şehit acısı herşeyin önüne geçmişti. Şehitleri incitmekten korkuyorlardı .Dört şehit sıradan bir ölü değildi .Ama bir Allah'ın kulu çıkıpta bunlar sıradan bir ölü değil, biz niye karşılamıyoruz, biz hangi günler için varız demiyordu. O yıllarda bazı görevliler acının göbeğinde bile burunlarından kıl aldırmıyordu. O yıllarda bir şeyler gerçekten bugünlerle karşılaştırılamayacak kadar eksikti çokta, katıydı. Ama birileri insiyatif alarak hareket edebilirdi .Birileri biz bu günler için varız demeliydi. Kimse o görevlilere ,bürokratlara sen ne yapıyorsun demezdi. Kendilerini o yılların yazılı yada sözlü yönergeleri ile görev dışı görenler ,vicdanlarının sesini dinleyerek hareket edebilirdi. Ama kimse bu adımı hiç atmadı. Bunları o anda şehit yakınları düşünecek halde bile değildi. Çünkü karşılanması gerekenler sıradan bir ölü değildi.

Şehitlerin yakınlarından bir kısmı yakın akrabaları ,komşuları ve sevenleri Uçağın Samsun (eski) Havaalanına inişini saatler önceden beklemeye başlamışlardı. Ne resmi görevliler ,ne de siyasiler, nede halk havaalanına konvoylar halinde ya da bireysel şehitleri karşılamak için Türk bayraklarını açarak gelmemişti. Bekleyenlerin ise çok yoğun bir kalabalık oluşturduğu düşünülmesin .Bir elin parmaklarından biraz fazla diyebiliriz onlara. Gelenlerin tamamı o günkü şartlarda kendi imkanları ile havaalanına gelmişlerdi. Şehirden Havaalanına ulaşım çok kolaydı ,çaresizlik halinde yürüme bile gelinebilirdi. Taksi tutup gelenler bile vardı .O yıllarda şimdiki gibi şehitleri karşılamak için VİP salonunda bekleyen ne şehit yakınları ,ne askeri görevliler ,nede sivil protokol bulunmuyordu. O yerin Garnizon Komutanı bile karşılama törenine gelmiyordu. Havaalanında Samsun Merkez Komutanlığına bağlı bir İnzibat Astsubayı ve az sayıda inzibat askeri ,havaalanında iki ambülansla birlikte Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın ve Şehit Astsubay Naci Yıldırımın naaşlarını Askeri uçaktan alıp Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın naaşını bir gün sonra yapılacak olan cenaze töreni öncesi daha sonradan kapatılan Samsun Asker Hastanesi morguna ,Şehit Astsubay Naci Yıldırım'ın naaşını ise Havaalanında uçaktan alıp ambülansa bindirip yakınlarıyla birlikte Karayolu ile Niksar'a memleketine intikalini sağlamak için bekliyorlardı. Ne vali, ne Belediye Başkanı, ne Samsun Emniyet Müdürü ,ne İl Jandarma Komutanı ne cenazeyi karşılayacak Müftü ya da imam ne de başka bir yetkili şehit cenazelerini karşılamak ve teslim almak için Samsun Havaalanında değildi. O yıllarda devlet erkanı nedense havaalanına şimdi olduğu gibi şehit cenazesi karşılamaya gelmiyordu. Sanki o şehitler babasının karpuz tarlasını beklerken şehit düşmüştü. Oysa ki o şehitlerin şahsında hedef alınan sadece Türk Silahlı Kuvvetleri değil aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devletiydi. Bunun başka bir açıklaması, bunun başka bir nedeni yoktu. Ama o yıllarda maalesef protokol kuralları öyle uygulanıyordu. Ailenin içindeki yangını takip eden ne bir sağlık görevlisi nede ambülans görevlendirilmiyordu. Bu işlerle ilgili daha önceden kanunla görevlendirilmiş resmi bir kurumda yoktu. Üzüntüden bayılan ya da fenalaşan hiç kimseyi ilgilendirmiyordu. Şehit ailesi kendisi ayakta kalmak için büyük acısına rağmen gayret ediyordu .Çünkü ayakta kalmak zorundaydı. Şimdi geçmişin bu duyarsızlığını hatırlayınca içimizden kopan büyük fırtınaların acısı yüreğimizi yeniden çok daha fazla yakıyor .Bunları unutmak mümkün olmuyor. Vefayı da ,vefasızlığı da özel bir köşeye tarih kendisi tükenmez kalemle not alıyor .Vefa hepimiz için en kıymetli şey. Keşke unutabilse insan ama bunlar hiç unutulmuyor. Bir başınıza kaldığınızda bazı şeyleri unutmak mümkün olmuyor. İlk insandan beri bu hep böyle değil mi sanki? Bu hayatta nefessiz kaldığınızda vefadan güzel ne var?

(Devamı yarın)

NOT:26.04.2023 günü elimde olmayan nedenlerle yazımı yayına gönderemedim. Bu gecikme nedeniyle okurlarımdan özür diliyorum.