Bu sıradan bir terör değildir, bu terörü araç olarak kullanan bölücü bir etnik kalkışmadır. Terör bu hareket için amaç değil araçtır. Dün Bedirhanlar aşiret ilişkisini kullanmıştı Osmanlıya isyan ederken ve de kök söktürürken. Şeyh Ubeydullah daha açık söyledi kalkışmasının adını, onunki adıyla sanıyla tam bir Kürt ayaklanmasıydı ve Kürtçüydü. Şeyh Sait, etnik ayaklanmayı İslamın kutsallığı arkasına gizleme kurnazlığının lideridir. Bütün bunları unutup bilmem kaçıncı kalkışmaya 'Terör' deyip geçmek çok yanlıştır ve çok yanıltıcı olur. Hastalığı doğru teşhis etmez ya da teşhis etmemize rağmen doğru isimlendiremezsek tedavisini de doğru yapamayız.
Bu kalkışma şu veya bu iktidarı, şu veya bu partiyi, şu veya bu lideri hedef almıyor; bu kalkışma Türk milletinin birliğini, Türk vatanının bütünlüğünü ve Türk devletinin bekasını hedef alıyor. Topyekûn saldırıya topyekûn bir karşı koymayla galip gelebiliriz. Bugüne kadar uyguladığımız kısır parti politikalarının bizi getirdiği yer ortadadır. Ayrılıkçı hareket Ankara'nın en güvenli sokağında askerleri, İstanbul'un en güvenli olan/olması gereken merkezi bir yerinde polisleri hedef alıyor.
'Dün kim ne dedi bugün kim yapıyor' sorgulamasının zamanı değil. Herkesin dünden gerekli dersi çıkartması ama yarınların siyasi saltanatını dünün hesaplaşmasının üzerine inşa etmekten de kaçınması gerekmektedir. Aklın, bilginin ve vatan sevgisinin, tarihe ve de yarınlara karşı sorumluluk duygusunun her türlü hırsın ve çıkar hesabının üstüne çıktığı/çıkarıldığı bir ortam ve anlayıştır bize lazım olan ve mutlaka bulmamız gereken.
Genç Cumhuriyet, o emekleme yıllarının akıl almaz zorlukları ve hatta imkansızlıkları içinde buldu çözümü. Önce kendi inandı vatanı böldürmeyeceğine sonra da o heveste olanları inandırdı. Bu başarının sağlanmasındaki ana faktör devlet olmanın şefkati ama aynı zamanda kuvvet ve kudretini dosta düşmana kabul ettirmekti. Biz onlarını kararlılığını ya anlayamadık ya da anladıysak bile bugünün basit siyaset hesaplarına dünün milli duruşunu feda ettik. En büyük hatalarımızdan birisi bu oldu.
Osmanlının eşkıya ile pazarlık yaptığı dönem zayıfladığı, merkezi otoritenin yerini ayanların ve eşkıyanın aldığı dönemlerdir. Yapısal reformlarını yeniden güçlendiğinde ilk yaptığı eşkıyayı raptı zapt altına almak, buna yanaşmayanı da tepelemek olmuştur. Köprülüler de bunu yapmıştır Sultan II. Mahmut da bunu yapmıştır.
Mecelle müellifi Ahmet Cevdet Paşa'nın sık kullandığı bir ifade vardır, 'Şerri defetmek hayrı celp etmekten önce gelir' diye. Kötülüğü kovmadan iyiliği getiremezsiniz, o anlamdadır. Barışın yaşayacağı ortamı sağlamadan barış masasına oturmanın yanlışlığını anlatır bu söz. Önce Osmanlının tabiriyle 'eşkıyayı tepeleyeceksiniz' sonra da şu veya bu nedenle onlara uyan, çaresiz destek olan ve sadece susan insanlarla oturup konuşacak, onların yaralarına merhem, dertlerine derman olacaksınız.
Bu ülke en doğusundan en batısına hepimizindir ve herkes -bu devlete ve bu millete sadakatle bağlı olmak kaydıyla- bu vatanın ve bu devletin eşit sahibi, bu milletin eşit üyeleridir. Hak sadakatle sınırlıdır. Gerisi laf-ı güzaftır.