Biliyorum, çok zeki değilsem de aptal da değilim; değilim ama yine de zaman zaman kendi kendime 'aptal mıyım?' diye sorduğum oluyor. Aklımın almadığı işleri muhataplarımın aptallığına daha da ötesi başka ince hesaplarına yormaktansa kendimi ' ben aptal mıyım' diye sorgulamayı tercih ediyorum.

Ben, 'tek adam' demesek bile en azından 'tek parti iktidarını' getireceği kesin anayasa değişikliğine Adalet ve Kalkınma Partisi'nin sahip çıkmasını anlıyorum. Ne de olsa kendilerinin iktidarına giden bir yolu açıyorlar. İktidar olmak arzusu, her siyasi kadronun en temel ve en doğal hakkı ve hatta görevidir. Bu ayıp değildir; ayıp olan iktidara hukuk dışı yollardan yürümek ve iktidarı hukuk ve ahlak dışı yöntemlerle bireysel ve/veya kitlesel çıkarlar için kullanmaktır.

Ben, kendi iktidarlarını neredeyse imkansız kılacak, en azından yakın gelecekte çok zora sokacak olan anayasa değişikliğine Cumhuriyet Halk Partisi'nin kavga dövüş karşı çıkmasını da anlıyorum. Kendi kavgalarını veriyor, önlerinin kesilmesine karşı çıkıyorlar. Muhalefetin görevi iktidara yürümek değil midir?

Ben bütün bunları anlıyorum da bir tek Milliyetçi Hareket Partililerin kendilerini Meclis dışına atacağı hatta siyaset sahnesinden sileceği gün gibi ortada olan bir anayasa değişikliğini hangi akıl, hangi gerekçe veya hangi bir derin plan, bir derin operasyon ile desteklediklerini anlayamıyorum.

Ben insanın sevdiklerinden habersiz intihara koşmasını da anlayabiliyorum da insanların intihara giderken kendisini yetiştirip büyütenlerini, el, emek ve gönül verenlerini de peşinden sürüklemesini anlayamıyorum. Aynı zamanda hangi haleti ruhiye ya da hangi bilinmez gerekçeyle intihara karar vermiş birinin ardı sıra bütün ev halkının, bütün hısım akrabanın sessiz sedasız aynı kaderi paylaşmasındaki uysallığı ya da mecburiyeti bir türlü anlayamıyorum. Ve onca insan 'aptal olmayacağına' göre ister istemez 'aptal olan ben miyim' diyorum.

'Ben aptal mıyım' sorusunu sormamda Devlet Bahçeli'nin siyasi manevralarını bir türlü anlayamayışımın da büyük payı var. Hareketin zor günlerinde hep kıyıda kenarda olup da makam dağılımda zor günlerin adamlarını tasfiye ederek Başbuğ'un koltuğuna oturma başarısını gösteren ince ve derin zekadan bahsediyorum. Ben o zekanın, partisini iktidardan uzak tutmasındaki çıkarını da 17 yıldır tüm başarısızlıklarına rağmen oturduğu koltuğu kimseye bırakmazken milletin kendisine verdiği koltuğu ilk fırsatta bir başkasına bırakarak kaçmasındaki hesabını da anlayamıyorum. Sahi ben ve benim gibi binler, on binler, yüz binler gerçekten aptal mıyız acaba?

Önceki gece bir sürpriz daha yapmış, 'anayasa değişiklik teklifi geçmezse erken seçim' istemiş. 'Sürpriz' dememe bakmayınız siz, dil alışkanlığı, partisindeki kongre taleplerine ısrarla, inatla ve ihraçlarla karşı çıkan Bahçeli'nin erken seçim taleplerine alışmış olmamız lazım. Eğer partisinin milletvekillerine, tabanına bir gözdağı değilse bu ifade bir erken seçim öncesi bir güç birliği ile 'kapağı AK Parti'ye atmanın' bir hazırlığı mı diye sormadan edemiyorum.

Aklımızla alay ediliyor. Hayır, sadece bizim aklımızla alay edilmiyor, bir büyük mücadelenin, bir umudun, bir inanmışlar ordusunun şanlı geçmişiyle alay ediliyor. Ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin tabutu çatılıyor, mezarı kazılıyor. Ve tanıdığım birçok ülkücü; geçmişin emeklerine, fedakarlıklarına, arkadaşlarının çektiği acılara ağlıyor. Ve de kaybolan umutlarına…