Seksenli yıllarda şahsen tanıma ve beraber çalışma şansını yakalayacağım Attila İlhan'ı 1970'li yılların ikinci yarısında Yeni Yüzyıl'daki yazılarından tanıdım. Çolpan İlhan'ı çok daha önce Beyaz Mendil filmiyle tanımıştım. Ortaokul yıllarımın en güzel gözlü yıldızıydı o. Attila İlhan'ın kardeşi olduğunu çok sonraları öğrenecektim.
'Hangi Batı' ve 'Hangi Sol' adlı kitaplarını okuduğumda, adeta çarpılmıştım. Sonrası bir çorap söküğü gibi geldi. Kurtlar Sofrası, O Sarışın Kurt, Fena Halde Leman, Haco Hanım Vay, Dersaadet'te Sabah Ezanları, O Sarışın Kurt, Gazi Paşa ve ardı ardına şiir kitapları. Ama illa da 'O Karanlıkta Biz.' Gizli Türkiye Komünist Partisi'nin tarihidir bir açıdan, diğer bir açıdan da Türk solunun Sovyet güdümünde kalmasıyla bağımsız olmasının tartışıldığı bir platform.
Türk solu, o bağımsızlık vurgusundan ve Sovyetlerin dümen suyunda yelken açma eleştirisinden rahatsız olmuş olmalı ki görmezden geldi. Türk sağı da okuma alışkanlığı pek gelişmiş olmadığından görmedi. Ve o kitap arada kaynadı gitti. Uzun bir aradan sonra ikinci baskısı yapılabildi.
Şimdilerde 'Sultan Galiyef/Avrasya'da Dolaşan Hayalet' adını verdiği kitabını okuyorum. Bir derleme bu; 'Ekim '97-Mart '98 Cumhuriyet Söyleşileri' adı altında derlenmiş o yıllarda yazdığı yazılar. Yirmi yıl sonra hala güncel ve hala geçerli yazılar.
Türk demokrasisinin, belki de sadece bizim değil, bazı istisnalar hariç tüm demokrasilerin temel sorununa, örgüt/aygıt farklılığına parmak basan şu satırlar, o kitaptan; aslında o kitaba da çok daha önceleri yazılan ve benim Attila İlhan'ı tanımamı sağlayan Hangi Sol'dan alıntılama: '… örgüt(organizasyon) bir yerde Gramsci'nin anladığı anlamda ve düzeyde, kolektif ve entelektüel özelliği gösterirse, aygıt(appareille) tam tersine, yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir komuta zincirlemesine göre düzenlenmiş, kemikleşmiş bir 'hükmetme' yapısı(scructure) gösteriyor. Birincide demokratik bir yönetim, görevlerin ve yetkilerin demokratik bir yoldan dağıtılması, eleştiri ve özeleştiri, ne kadar kolay ve geçerliyse; ikincisinde o kadar zor ve geçersiz; zira ikinci durumda aygıt merkeziyetçi bir bürokrasinin belirli kararları ve tedbirleri uygulamaya koymasından öte bir şey istemiyor ve getirmiyor…'
Bu kadar değil, Attila İlhan, içinde bulunduğu sol/sosyalist camianın 70'li yıllarına şu satırlarla parmak basmaya devam ediyor: '…kadrolaşma dediğimiz şey, eğer ikinci türden bir aygıtın çeşitli kademeleri için adam yetiştirmekse, meydana çıkacak olan, devrimci, esnek ve diyalektik bir örgüt olmayacaktır; ne olacaktır ya, yukarı kademenin diktasını, hem aygıtın alt kademesine, hem de toplumun bütününe 'empoze eden' bir dikta mekanizması olacaktır…'
Siz isterseniz, solun yanına sağı da ekleyebilirsiniz; ne de olsa ikisi de bizim; hatta eklemelisiniz de; nasıl olsa bir şey değişmeyecek. İster örgüt disiplini deyiniz adına, ister lidere ya da davaya sadakat, değişen bir şey olmadığını göreceksiniz. Sözde ve yapay demokrasimizin niye bir türlü özde ve gerçek demokrasi olamayışının bundan daha güzel bir açıklaması olur mu?
DÜZELTME VE ÖZÜR: Önceki günkü yazımda OMÜ Hukuk Fakültesi Çarşamba Yerleşkesinin adını sehven Mehmet Kemal Güneşdoğdu Yerleşkesi şeklinde yazmışım. Doğrusu Mustafa Kemal Güneşdoğdu Yerleşkesi olacaktır. Düzeltir, siz değerli okuyucularımdan özür dlerim.