Hafta sonu Çarşamba Belediye Başkanı Av. Hüseyin Dündar, OMÜ öğretim üyelerinden Prof. Dr. İbrahim Tellioğlu ve Haber Gazetesi'nin genç muhabiri Şükrü Berk Askar ile kısa ama oldukça keyifli bir başkent kaçamağı yaptık. Bir taraftan tarihimizin izlerini sürdük diğer taraftan da manzaranın doyulmaz güzelliğini yaşadık Tellioğlu Hoca'nın rehberliği ve Dündar Başkan'ın ev sahipliğinde.
Bir taraftan 'başkent' deyişim diğer taraftan da 'Dündar Başkan'ın ev sahipliğinden' bahsedişim lütfen kafanızı karıştırmasın; ben Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara'dan değil yedi asır öncesi bu topraklarda hüküm sürmüş ama hemen hemen hiçbirimizin bilmediği Tacettinoğulları Beyliğinin başkenti Çarşamba Ordu Köyünden bahsediyorum.
İki yıl öncesine kadar ben de bilmiyordum, yedi sekiz yıl öncesine kadar birkaç akademisyenin dışında kimse de bilmiyordu. Prof. Dr. İbrahim Tellioğlu'nun Karadeniz Bölgesi'ndeki Türk yerleşimi ya da bir başka ifadeyle Karadeniz'in Türkleşmesi konusundaki bilimsel çalışmaları ve Çarşamba Belediye Başkanı Av. Hüseyin Dündar'ın kendi bölgesindeki tarihin korunması konusunda gösterdiği titizlik gerçekten çok değerli. Birisi tüm bölgeyi ve tarihi araştırıyor diğeri de kendi alanında bulunanlara sahip çıkıyor.
Ordu, Çarşamba'nın on kilometre güneyinde, Yeşilırmak'ın kıyısında ve tüm Karadeniz köyleri gibi yeşillikler arasında adeta kaybolmuş şirin mi şirin bir küçük köy, ama tarih dolu bir köy. Bundan yedi asır önceden kalan ve yakın zamana kadar harap ve metruk bir halde yıkılmaya terkedilmiş ahşap çivisiz camii şimdilerde hummalı bir faaliyete sahne. İbrahim Hoca bulmuş, Hüseyin Başkan sahip çıkmış, devlet el atmış, restore ediliyor, çevresi koruma altına alınmış, yakında açılacak, harika bir iş çıkartılmış. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.
Cami'den sonra, önce Tacettinoğlu Hasan Bey'in türbesini ziyaret edip ruhuna birer Fatiha okuduk sonra da hala 'ben buradayım' diyen kaleye gittik. Yeşilırmak'ın kıyısında hem ırmağa hem ovaya hakim bir noktada, sırtını Canik Dağlarına dayamış bir kartal yuvasındayız sanki. Kale demek belki abartı olabilir, derbent demek sanki daha doğru. Uzaktan bakınca görülmüyor ama yanına varıp da çevreye hakimiyetini görünce daha iyi anlaşılıyor Tacettinoğlu Hasan Bey'in niye Niksar'dan kalkıp Ordu Köyü'ne geldiği ve başkent yaptığı.
Şairin 'Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler' demesi gibi tarih üzerinde yaşıyor ama ne yazık ki tarihimizi bilmiyoruz. Üstüne üstlük bir de kendi topraklarımıza ve tarihimize 'yabancı damgası ' vuruyoruz, vurulmasına seyirci kalıyoruz. Çarşamba'nın da içinde yer aldığı Karadeniz coğrafyasının Malazgirt'ten epey önce Türkleşmeye başladığını unutup bu toprakları -yaşadıkları konusunda en küçük bir iz bulunmayan- Amazon efsanesine peşkeş çekiyoruz; yazık, hem de ne yazık.
Samsun-Ordu-Niksar üçgenine 'beylikler üçgeni' desem pek de yanlış olmaz herhalde. Kubatoğulları, Emiroğulları, Taşanoğulları, Tacettinoğulları ve Bafra beylikleri bu coğrafyada hüküm sürmüş önemli beyliklerdir. Kendilerinin bile krallık dedikleri halde bizim hem imparatorluk yaptığımız hem de -hangi akla hizmet bilinmez- başına bir de Pontus kelimesi eklediğimiz Trabzon Rum Devleti'ni hallaç pamuğu gibi atmış, vergiye bağlamış beyliklerdir bazıları.
Samsun'dan Ordu'ya yaptığımız 'hafta sonu başkent kaçamağına' Karadeniz'in ilk çivisiz ahşap camii Göğceli'den başladık. Çarşamba-Ordu arasını Yeşilırmak boyunca uzanan harika bir yolla bağlamış Başkan Dündar. Altıncı kilometresinde altı yedi yüz dönümlük bir alanda hem eski Çarşamba'yı ihya ediyor hem de oldukça fonksiyonel bir kültür ve eğlence alanı oluşturuyor. Aslında bir kültür ve turizm güzergahıdır oluşan. Göğceli Camii'nden başlayıp Ordu Köyü'ne uzanan bir tur, hem çok keyifli hem çok yararlı harika bir tur olur. Üstelik de çok düşük bir maliyetle.
Ben gördüklerimden çok mutlu oldum, merakla gitmiştim keyifle döndüm. Teşekkürler İbrahim Tellioğlu Hoca, teşekkürler Hüseyin Dündar Başkan.