n
n n Bir fotoğraf, bir video kaydı ve bir haber; sürpriz değil, ama yürek yakıcı, mide bulandırıcı ve isyan ettirici. Güzel ülkemin bir kentinden bir sahne ki akıllara ziyan; insana “Devlet nerede?” diye sorduran görüntüler. Barış müzakereleri yapılan ve barışa doğru adım adım ilerlendiği söylenen bir dönemde barışın başat aktörü(!) Apo’nun devasa posterleri ve sözde Kürt bayrakları önünde yüzlerce insanın katıldığı o tiyatro sahnesi; bu ülkede “ikinci bir devlet mi var” sorusunu, duyan, hisseden ve çalışan her beyne dehşetle sordurmaya, her mideyi tiksintiden kabartmaya ve her yüreği isyanla, her gözü yaşla doldurmaya yeter. Ama heyhat ki, haber -yandaş ve candaş fark etmiyor- bir iki istisnanın dışında Türk medyasında yok.
n n
n n PKK Gençlik Hareketi “polis gücü” kurmuş; elemanlarını eğitmiş, kent meydanında hem de güpegündüz ve hem de yüzlerce insanın gözü önünde ve zılgıtlarının, sloganlarının eşliğinde diploma töreni düzenliyor. Meydanın ortasında sözde polisler; yüzleri tamamen kapalı, sadece gözleri görünüyor. Hepsi siyahlara bürünmüşler, tek tip giysiler üniforma. Önde bir masa, masada PKK bayrağı, Apo posteri. Apo’nun devasa bir başka posteri de tören alanının bir kenarına asılmış. Sözde polisler tam bir askeri düzen içindeler. Bayraktarlar, sancaktarlar en önde. Kürtçe konuşmalar yapılıyor, sonra eğitimden geçen ve mezuniyete hak kazanan polisler(!) teker teker diplomalarını alıyorlar. Kentin değişik noktalarından havai fişekler atılıyor, gürültüleri zılgıtları ve sloganları bastırıyor.
n n
n n Herkes görüyor bu rezaleti; sadece görmesi gerekenler görmüyor. O kentin valisi görmüyor; o ülkenin başkentindeki yetkililer görmüyor. Vali “araştırıyoruz; fotoğrafların başka yerde çekildiğini düşünüyoruz” demiş. Sorunun adresi de muhatabı da yanlış. Bu olayın boyutları bir ilin boyutunu, vahameti de bir valinin boyunu aşar. Bu bir vatan sorunudur ve doğru adres başkenttir; Ankara’dır. Muhatap il valisi değil, İçişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’dır. Olay adım adım devletleşme provasıdır, parelel bir devletin kurulduğunun gayrı resmi ilanıdır. Polise “Taksim’i yirmi dört saat içinde boşalt” talimatı veren gücün bu kepazeliğe sessiz kalması, söz konusu olamaz. Taksim i yirmi dört saatte değil birkaç saatte boşaltan polis için o alanı birkaç on dakikada boşaltmak işten değildir ve gerçek destan odur. Poliste o güç vardır ama o meydanı boşalt diyecek olan siyasi iradede o kararlılık ne yazık ki yoktur. Tıpkı 21 Mart’ta Diyarbakır’ı PKK/BDP’ye teslim eden iradede olmadığı gibi.
n n
n n Şurası unutulmasın bu ihanetler karşısında siyaset ya da siyaset aracılığıyla devleti yöneten güç sessiz kalsa da bu millet sessiz kalmaz. Eğer kalınırsa, bu sessizliğe yarın tarih sessiz kalmaz. Tarihin o acı hükmünden kurtulmanın tek yolu vardır; o da ihanete sessiz kalmamaktır.
n n
n n Bu vatan kolay kazanılmadı, bu devlet kolay kurulmadı, milyonlarca kan ve candır bedeli. Alırken ödedik, savunurken de öderiz. Siyasi ayrılıklar ne kadar keskinleşirse keskinleşsin, halk ne kadar kutuplaştırılırsa kutuplaştırılsın, bu millet Türk milletidir, bu coğrafyayı vatan yapan, bu devleti kuran ve Milli Mücadele’de bağımsızlık destanı yazan Türk milletidir ve henüz ölmemiştir. Hiçbir zaman da ölmeyecektir.
n n
n n NOT: Sadece içerideki ihanete karşı değil, kurban Türkler olunca dışarıdaki zulme ve katliamlara karşı da suskunuz. Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı Ali Haşim Muhtaroğlu ve yanındaki 12 Türkmen bombalı saldırı sonucu şehit olmuşlardır. Gazze’deki Filistinli yavruyu sırf Müslüman ve mağdur olduğu için haklı ve doğru olarak bağrına basıp ağlayan Türk Dışişleri Bakanı ve Türk Hükümeti’nin Haşimoğlu ve arkadaşlarının öldürüşleri karşısındaki sessizlikleri ya da zoraki çıkan cılız seslerle yetinmelerini anlamak mümkün değildir. Dünya Türklüğünün kahraman şehitleri nur içinde yatsınlar. Onları unutmayacağız.
n n
n