Yarıdan yukarısı çıplak, gömleğini kemer hizasından beline bağlamış. Vücudu bir yay gibi gerilmiş, yüzü öfke, nefret ve vahşet kusuyor. Elinde bir kemer, önünde çaresiz yatana alabildiğine vuruyor. Gücün en adi tezahürü, en iğrenci...
Bir başkası; elinde kalın bir odun; odun kara kıllı kolların kaldırabildiği kadar yükseğe kalkıyor ve kanlı gözlerden fışkıran nefretin bütün şiddetiyle yirmi yaşlarında bir delikanlının kah kafasına kah gövdesine iniyor hem de defalarca. İnsanın içindeki canavarın kan uykusundan uyandığı ve tüm açlığıyla insani değerlere saldırdığı ama bir türlü doymadığı andır o an.
Bir başka sahne; yine bir genç, yine çaresiz, yine tekmeler, yumruklar altında. Dahası kalabalıkların ortasında ve karga tulumba altmış yetmiş metre aşağıya atılma tehlikesinde. Ağlıyor, 'aman' diliyor, 'yapmayın, etmeyin' diyor, dinleyen yok. Hani dindi, imandı, hani töreydi, hani 'aman dileyene kılıç kalkmazdı?' Toplumsal azgınlık, tüm erdemleri ayaklarının altında almış ezmiş, ortada sadece kin, sadece nefret ve sadece vahşet bırakmış! O arada birileri kayıtta, ölümle burun buruna genç çocuk, bir ara kaydın farkına varıyor, can derdini unutuyor ve köyündeki annesini hatırlıyor 'yayınlamayın, annem görmesin, üzülür' diyor.
Ve bir başka genç çıkıyor ortaya tam bu anda. Çıkmak ne kelime adeta kendini atıyor kalabalığın vahşi öfkesinin önüne. Yarıyor kalabalıkları tek başına ve uzanıyor köprüden atılmak üzere olan genç bedene, çekiyor alıyor yukarıya ve ölümden döndürdüğü gence bir kardeş gibi sımsıkı, sımsıcak sarılıyor. İnsanlık iki gencin sarmaş dolaş olmuş bedeninin sıcaklığında yeniden hayat buluyor azgın vahşete inat.
O gençlerden biri asker diğeri polis. Asker kendi canını değil annesini düşünüyor, polis ise kendi canını o askerin canını kurtarma uğruna kendi canını azgın kalabalıkların önüne atıyor. İkisi de bu toprağın, bu milletin evladı. İkisi de bu devletin vatandaşı. İkisi de aldığı emri uygulamak durumunda. Üstlerinin tartışılmaz emirleri onları karşı karşıya, damarlarındaki kan ve kalplerindeki iman da yan yana getiriyor. Bir önceki sahne millet olmaktan hatta insan olmaktan uzaklaşmanın nasıl vahşi ve çirkin bir örneği ise bir sonraki bu sahne de bir olmanın, millet olmanın en güzel örneğidir. O iki gencin şahsında ben yeniden umutlanıyorum geleceğimiz adına ve bir önceki sahnede utancımdan ve hırsımdan döktüğüm gözyaşlarını bu sefer mutluluktan döküyorum.
Ne olur, aptal ve alçak bir darbenin devletin meşru güçleri ve siyasetçilerin dik duruşu, halkın da darbeye tavır almasıyla bastırılmasındaki muhteşem manzarayı bu galibiyetten şahsi rant devşirmeye kalkan çapulculara ve sahtekarlara kurban vermeyelim. Demokrasi yeniden tesis edilecek ve devlet kurumları yeniden düzenlenecekse, bu çapulcu naralarıyla, kin ve nefretle değil akılla ve hepsinden önemlisi sevgiyle başarılacaktır.
Demokrasi aklın, sevginin, bilimin ve tahammülün olmadığı yerde fazla barınamaz.